Alternatif veya tamamlayıcı tıp tedavisi, çoğunlukla bitki kaynaklı ürünlerle yapılır. Ancak yaygınlık derecesi tam olarak bilinmemektedir.
Yavuz Şahin/ Sızıntı
Kronik hastalıkların teşhis, korunma ve tedavisindeki belirsizlik, bütün dünyada modern tıbbın dışındaki tedavi yollarına ilgiyi artırmıştır. Teknolojik bakımdan gelişmiş ülkelerde, bitki kaynaklı ilâç satışlarındaki artış ve alternatif tıp sahasında milyar dolarlık harcamalar, bunun müşahhas örnekleridir. Ülkemizde de tamamlayıcı hekimlik uygulamaları yaygındır. Alternatif veya tamamlayıcı tıp tedavisi, çoğunlukla bitki kaynaklı ürünlerle yapılır. Ancak yaygınlık derecesi tam olarak bilinmemektedir. Alternatif tıbbî tedavilere, ağırlıklı olarak modern tıbbın çare bulamadığı kronik hastalıklara karşı bir çözüm maksadıyla başvurulmaktadır.
Bu tedavilere ayrıca gençlik-güzellik ve muhtemel bir hastalığa karşı tedbir maksadıyla da başvurulduğu görülür.
Amerikan Tamamlayıcı Tıp Merkezi, 10 yıl süren 2,5 milyar dolarlık araştırmaları neticesi, alternatif kanser tedavilerinin birçoğunun tesirinin olmadığını veya çok az olduğunu ilmî araştırmalarla ortaya koymuştur. Pek çok alternatif tıp tedavisinin modern tıp tarafından reddedilişinin gerekçesi, pazara sürülmeden önce hastalığın tedavisinde faydalı olduğunun ilmî araştırmalarla ispatlanamamasıdır. ABD'de yaygın kullanılan 10 şifalı bitkiden sarımsak, mabed ağacı, saw palmetto ve sarı kantaron dışında kalan altısının faydalı tesirlerine dâir ya delil yoktur, veya bu konudaki veriler sağlıklı bir değerlendirme yapılamayacak kadar azdır. Modern tıpta kullanılan ilâçların hasta sağlığı için tehdit içermeyen önemsiz yan tesirlerinden ölümcül tesirlerine kadar çok çeşitli yan etkileri vardır. Ancak çoğu alternatif tıp tedavilerinin yan tesirlerine dair ise, elimizde yeterince bilgi yoktur.
Bitki kaynaklı ilâçların toksik (zehirli) ve yan tesirleri
Tabiî olan, her zaman güvenli olan demek değildir. Kilo kaybettirici bitki kaynaklı bir ürünün (Aristolochia fangchi) kullanılmasını takiben 104 kadının böbrek fonksiyonlarında bozukluk gözlenmiştir. Bu bitkinin 43 hastada ilerlemiş seviyede böbrek hastalığına da yol açtığı rapor edilmiştir. Ayrıca bu ürünün muhtemel kanser yapıcılar arasında olduğu gösterilmiştir. Bir başka çalışmada, Pausinystalia yohimbe (Yohimbe) bitkisinden elde edilen psikoaktif özellikteki yohimbine ürününün; norefedrin, sodyum usniate, kafein ve 3,5-diodotironin ihtiva eden bir ek besinle kullanıldığında, üç ay içinde hastalarda karaciğer zehirlenmesine (akut hepatotoksisite) yol açtığı, hastaların bu ürünü bırakmalarından sonra kendiliğinden iyileştikleri ortaya konulmuştur.
Yan tesirler, bitki kaynaklı ürünlere, başka maddelerin bulaşmasına bağlı olarak da oluşabilir. Bir akademik çalışmada, 260 adet Asya patentli ilâcın, % 25 nispetinde kurşun, civa ve arsenik gibi insan sağlığı için son derece zararlı ağır metalleri ihtiva ettiği bildirilmiştir.
Bitki-ilâç etkileşimleri hakkında yapılan çalışmalar, bitki kaynaklı ürünlerle ilâçların birlikte kullanılmasının getirdiği risklerin büyük nispette bilinmediğini göstermiştir. Bu, önemli halk sağlığı problemlerine yol açabilir. Zîrâ ABD'deki yetişkinlerin % 16'sının reçete edilen ilâçlarla birlikte, bir bitki veya katkı maddesi kullandığı rapor edilmiştir.
Bitki kaynaklı (herbal) bazı ürünlerin hileli olduğunu, yani gözlenen tesirin bitkiden değil eklenen ilâçlardan mütevellit olduğunu ortaya koyan çalışmalar vardır. Meselâ, Hong Kong'ta üretilen bitki karışımı bir ürünün eklem, sırt ve baş ağrılarına ve tutulmalara iyi geldiği ileri sürülmüştür. Ancak bu ürünün kimyevî analizinde, üretim aşamasında içine çeşitli ilâçların (chlorothiazide, diazepam, mefenamic acid, indomethacin ve dexamethasone) eklendiği tespit edilmiştir. Yine diyabet tedavisi için satılan Çin kökenli 5 ayrı herbal hap incelendiğinde, içlerinde ancak sentetik olarak elde edilebilen bir diyabet ilâcının (glyburide) olduğu ortaya konmuştur.
Herbal ürünler ihtiva ettikleri aktif maddeler açısından standart değildir. Sözgelimi, piyasadaki 25 ginseng ürününde etken madde miktarı, 15 ile 200 kat arasında değişkenlik göstermektedir. Yüzyıllardır tedavi maksadıyla kullanılmalarına rağmen, çok az sayıdaki bitki türü için gerekli tıbbî çalışmalar yapılmış ve aktif muhteviyatı, etkin dozajı araştırılmıştır.
Bu konuda hasta nasıl tedavi olmak istediğine kendisi karar vermelidir. Doktor, bu konudaki gerekli bilgiyi, hastasına sunmalıdır. Tedavi metodunun yarar ve zararları açık olarak anlatılmalı, hasta ilmî olarak kabul görmeyen bir usülle tedavi olacağının farkında olmalıdır. Hasta diğer modern tedavi alternatiflerinden de haberdar edilmelidir.
Hukukî durum
Alternatif veya tamamlayıcı tıp konusundaki hukukî durum, ülkeden ülkeye değişiklik gösterir. ABD'de bitkiler, gıda katkı maddeleri olarak ele alınmaktadır. ABD'de herbal ürünler için güvenlik, satış sonrası izleme dönemlerinde geçerli süreç, etkinliğin tespiti, eczane ilâçlarından daha serbest ve farklı bir yapıdadır. Pek çok ülkede kullanım izni, dağıtım, üretim gibi temel konulardaki farklılıklar sebebiyle, herbal ürünlerin kanunî kontrolü yeterli değildir. Ülkemizde de herbal ürünler için, Sağlık Bakanlığı'ndan ilâç ruhsatı alınması gerekmemekte, Tarım Bakanlığı'nın ruhsatı yeterli olmaktadır. Yani satış aşamasında "bitki kaynaklı, destek ürünleri" olarak kabul edilmekte, ama ilâç olarak kabul edilebilmesi ve ruhsatlandırılabilmesi için gereken pek çok ilmî araştırma sürecinden geçmeden tedavi ürünü olarak kullanılmaktadır.
Alternatif tıpçılar, zarar vermediklerine inandıkları için de hiçbir sorumluluğu kabul etmek istemezler. Hâlbuki alınan onca tedbire rağmen, modern tıbbın tedavi yaklaşımlarında bile komplikasyon denen, istenmeyen, hattâ hayatı tehdit eden menfî neticelerle karşılaşabiliyoruz. Bu durumda sebep olanlara gerekli cezaî işlemler yapılabiliyor. Diğer taraftan hiçbir kontrolün olmadığı, insanlara vereceği zararın test edilmediği bir sahada, hiçbir eğitim almadan çalışan ve yalan yanlış bilgilerle halkın sağlığı ile oynayanların ve bundan büyük ticarî kazançlar elde edenlerin sayısı hiç de az değildir.
Şu bir gerçektir ki hekimler, zamanımızda insanı sağlıklı bir şekilde tutma sanatının bir kısmını terk etmeye başlamışlardır. Meselâ, elle tedavi metotları Tıp Fakülteleri müfredatında ihmal edilen bir konudur. Yurt dışında osteopati (kırıkçılık), şiropraktik (parmakla omurga tedavisi) ve masaj gibi elle yapılan birçok tedavi okullarının bulunmasına rağmen, ülkemizde bu eğitimi veren okullar yoktur. Ortodoks tıpta bu uygulamalara yeterince yer verilmediği için de, hastalar çareyi hukukî statüsü olmayan yer ve kişilerde aramaktadır ki, bu da hasta için birçok riski beraberinde getirmektedir.
Neler yapılabilir?
Alternatif tedavi metotlarından haksız kazanç sağlamak isteyen kişiler, kanunlar ve meslek kuruluşları gibi diğer denetim mekanizmaları sayesinde engellenebilir. Bu, modern tıp için de uygulanan bir usuldür. Kanunî düzenlemelere paralel olarak, konuya ilmî açıdan da yaklaşılmalı, modern tıp dışındaki uygulamalar süratle araştırma konusu olmalı ve neticeler topluma bildirilmelidir. Hekimler bu konuyla yakından ilgilenmeli ve modern tıp dışı uygulamalardan hastalarının zarar görmemesi için onları bilgilendirmelidir. Aksi takdirde toplum şarlatanların estirdiği rüzgârdan çok zarar görebilir. Bitki tüccarlarının dinî/Kur'ânî kelimeleri de kullanarak insanları aldatmalarına izin verilmemelidir.
Çözüm olarak, birinci basamak sağlık çalışanlarının bu konuda duyarlı olması gerekir. Ayrıca bölge bölge hangi an'anevî tedavi yaklaşımlarının bilindiği ve uygulandığı da kayıt altına alınmalıdır. İkinci safhada "Bitki kaynaklı ise iyidir, zararı yoktur." gibi yanlış inanışların doğru bilgilerle değiştirilmesi süreci başlatılmalıdır. Üçüncü ve son safhada ise, bu müdahalenin tutum ve davranışlara olan tesiri ölçülmelidir. Unutulmamalıdır ki, yaygın ve yanlış uygulamaların değiştirilmesi zaman alır. Tabiat eczanesinden şifa arama, yine Şifa Veren'in (celle celâlühü) emrine uygun olarak ilmî metotlarla olmalıdır.
Kaynaklar
- Altun ve Özden. Tamamlayıcı ve alternatif tıp. Güncel Gastroenteroloji 2004;8:231-235.
- Edisan ve Aksoy. Manual therapy througout the history. T Klin J Med Ethics 2002; 10:269-278.
- Karen ve ark. Ethical considerations of complementary and alternative medical therapies in conventional medical settings. Ann Intern Med 2002; 137: 660-664.
- Kartal ve Çalışkaner. Allergic diseases and herbal medicine: Review. T Klin J Med Sci 2007, 27:876-882.
- Namal. Tıpta arayışların sebepleri üzerine değinmeler. T Klin J Med Ethics 1996, 4:38-41.
- Peter ve Adam. Complementary medicine in Europe. BMJ 1994: 309: 107-111.
- Şarışen ve Çalışkan. Fitoterapi: Bitkilerle tedaviye dikkat (!). STED 2005;14:182-187.
2006 yılında çıkarılan ve yürürlükteki 5553 sayılı kanın kadim / atalık /ananevi / eski / fıtrî / tabii tohumlarla ilgili pek çok konuda yasaklar getiriyordu. Genetik yapısıyla oynanıp hibrit adı altında satılan tohumları dayatan ve tabii tohumlara yönelik yasak getiren kanunun değişmesi için CHP, TBMM'ye teklif sundu. Gıda Hareketi olarak tüm siyasi partilere bu teklifi destekleme ve bir an evvel kanunlaştırma çağrısı yapıyoruz.
Alman ilaç ve kimya devi Bayer, yabani otlara karşı kullanılan glifosat maddesinin kansere yol açtığı gerekçesiyle hakkında açılan davalarda anlaşma yoluna gitti. Bayer, davacılara 10 milyar 900 milyon dolar ödeyecek.
Türkiye’de GDO’lu tohumun üretim ve satışı yasak olmasına rağmen büyük bir skandal ortaya çıktı. Tarım ve Orman Bakanlığının her türlü deneme ve incelemeleri yapılarak satışına izin verilen belgeli tohum da bile GDO tespit edildi.
Karpuzun içindeki çatlaklar çok büyük bir tehlikenin habercisi olabilir. Bu çatlaklar, forchlorfenuron adındaki büyümeyi artırıcı kimyasalın sonucunda oluşuyor.
Fransız bilim adamlarının yaptığı araştırma, günde fazladan 100 mililitre şekerli içeceğin, kansere yakalanma riskini yüzde 18 artırdığını gösterdi.
Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesinde bir grup bilim insanı, deney hayvanlarıyla yaptığı çalışmada, yayık tereyağının 'öğrenmeyi olumlu etkilediğini', 'margarinin ise 'depresyonu tetiklediğini' tespit etti. Kaynak: Bilim adamları margarin, ayçiçek yağı, zeytinyağı ve tereyağını inceledi sonuç şaşırtıcı
Akredite laboratuarda yaptırdığım analiz sonuçlarında aflatoksin içermeyen süt bulamadım. Tamamen önlenebilir bu durum üretici hatası olup, sütü işleyen firmalarla hiçbir ilgisi yoktur.
Ülkemizde, dünya sığır ırkları listesine girmiş 4 ana sığır ırkı bulunmaktadır.
Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi'nin dünyada bir benzeri daha olmayan Ambalajlı İçme Suları Raporu yayınlandığında başta su firmaları olmak üzere Sağlık Bakanlığı'nın saldırısına maruz kalmıştı. Suç duyurularında bulunulmuş ancak savcılar Gıda Hareketi yetkililerini haklı bulmuştu.
Yorum Yap
Yorumlar