DSÖ Başkanının 2010 yılında yaptığı uyarının ardından Newsweek Dergisi'nin antibiyotik konusundaki son yayını dünyayı hayli tedirgin etmişse benziyor. Ancak çok da tedirgin olacak bir durum yok. Bilakis insanlık açısından hayırlı bir sürece doğru evrildiğimiz dahi söylenebilir. Çünkü antibiyotik doğru bir tür değildi ve kötü bir devrin sona ermesi açısından hayırlı bir gelişme bile diyebiliriz.
Konuyla ilgili aynı zamanda Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji Derneği Başkanı olan Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Farmakoloji ve Toksikoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr.Ender Yarsan'daki aldığımız epostadaki makalenin 'kemoterapi' bölümünü bilgilerinize sunuyoruz:
Kemoterapi, 19. yüzyılın sonlarında Alman araştırıcı Paul Ehrlich'in ortaya attığı bir terimdir. “Konakçıya zarar vermeksizin veya çok az zarar vererek vücudunda bulunan bakteri, iç ve dış parazit, virüs, protozoa gibi zararlıların gelişmesini durduran veya öldüren maddelerle yapılan bir sağaltım şekli” olarak tanımlanır. Helmint, protozoa, mantar, bakteri, virüs, böcekler, kanser hücreleri gibi vücutta hastalığa yol açabilen çok sayıda etken bulunur; kemoterapötikler de o ölçüde çok ve çeşitlidir. Kemoterapinin amacı konakçıya hiç veya çok az istenmeyen etkisi olan bir maddeyle hastalık etkeni üzerinde yeterli ölçüde bir etkinin (gelişmeyi yavaşlatıcı, durdurucu veya öldürücü etki) oluşturulmasıdır. Antibiyotik terimi bakteri, mantar, aktinomisetler gibi mikroorganizmalar tarafından sentezlenen veya sentetik olarak hazırlanan, son derece düşük yoğunluklarda bile, bakterilerin gelişmesini engelleyen veya onları öldüren madde olarak tanımlanır. 1950'li yıllarda insanlarda bulaşıcı hastalıklara karşı kullanılan antibiyotik uygulamalarıyla yaratılan iyimser havanın erken bir karar olduğu, ilk önce klinik gözlemler olarak daha sonrada laboratuar analizleriyle bakterilerdeki duyarlılık özelliğinin kalıcı olmadığının ortaya konmasıyla kanıtlanmıştır.
Antimikrobiyallerin altın çağı yaklaşık 40 yıl sürmüştür. Bu dönemde sürekli olarak yeni doğal yarısentetik veya sentetik antibiyotikler keşfedilmiş: mevcut olanların kimyasal yapı değişiklikleri yapılarak etkinlikleri ve etki alanları arttırılarak gelişen direnç sorunu ile mücadele edilmiştir.
Veteriner hekimlikte antibiyotiklerin bilinçli kullanımı son derece önemlidir. Antibiyotik kullanımı geniş bir çerçevede ele alınmalı ve hayvan ıslahı, refahı, hijyen, besleme ve aşılama sistemlerinden ayrı olarak düşünülmemelidir. Antibiyotik gereksinimini azaltmak için hastalıklar sürekli kontrol edilmeli ve antibiyotik kullanımının yanı sıra bütüncül (holistik) yaklaşımlarda bulunulmalıdır.
Genellikle kullanılan antibiyotiklere dirençli olan bakterilerin neden olduğu ciddi enfeksiyonlar, 21inci yüzyılda büyük bir sağlık problemi olmuştur. Antibiyotik direnci, ilk olarak kritik hastalıklar ve immun sistemi baskılanmış hastalarda hastane kaynaklı enfeksiyonların artmasıyla ortaya çıkan bir problemken bugün için teşhis ve tedavisi zor ciddi hastalıklara neden olan bir toplum sorunu olmuştur.
Antibiyotiklere dirençli bakteriler bir yandan kendisine önceden etkili ilaçların etkinliğini ve sağaltımın yararlılığını azaltırken, bir yandan da hayvandan hayvana veya hayvandan insana geçen hastalıkların yaygınlaşmasına yol açarlar, bu yönden konu halk sağlığı bakımından da çok önemlidir. Antibiyotiklere karşı bakterilerde direnç oluşmasının hekimlik pratiği yönünden bazı sakıncaları vardır. Bunların en önemlisi alışılmış ilaçlarla yapılan tedavinin başarısız kalmasına neden olması durumudur. Ayrıca, bu durum öldürücü etkiyi de artırabilir. Alışılmış doz etkin olmadığı için dozun artırılmasına ve tedavi süresinin uzamasına yol açabilir; sonuçta hastada yan etki olasılığı artabilir ve tedavinin parasal maliyeti yükselebilir. Henüz direnç oluşmamış, pahalı ve bazen de daha toksik olan yeni ilaçların kullanılmasını veya kombine ilaç kullanılmasını gerektirebilir; bu da tedavinin maliyetinin artmasıyla sonuçlanabilir.
Dünya Sağlık Örgütü Başkanı Dr. Brundland 2000 yılı raporunda insanlığın “antibiyotiklerin öncesi çağa” dönüş risk altında olduğunu ve tüm mevcut mali ve bilimsel kaynakların bu tehlikenin önlenmesine harcanması gerektiğini ifade etmiştir. WHO 2001 yılında direnç sorunun kontrol altına alınabilmesi için "Antimikrobiyal Direncin Kontrol Altına Alınması” konulu raporu yayınlanmıştır. Direnç sorununun antibiyotiklerle sınırlı kalmadığı, antifungal, antiviral ilaçlara ve dezenfektanlara karşıda direncin oluştuğu açıklanmış; sorunun bireysel değil toplumsal olduğu, ülkesel değil küresel olduğu ve ancak ülkelerin ortak çalışmalarıyla kontrol altına alınabileceği açıklanarak, kontrol stratejilerinin esasları belirlenmiştir. 1990'lı yıllardan itibaren insan sağlığı alanında yapılan çok çeşitli araştırmalar, hasta verilerinin analizi; düzenlenen toplantılar ve hazırlanan çok sayıda rapor sonucunda insanlarda “gizli bir tehdit”; bazı araştırıcılara göre de gizli ve tehlikeli bir epidemi boyutuna ulaşan antimikrobiyel direnç sorunun başlıca nedeni olarak hayvancılık alanında kullanılan antibiyotikler gösterilmiştir. Başlangıçta tıp alanında çalışan sınırlı sayıdaki bilim adamlarının görüşü olarak ortaya çıkan bu iddia son yıllarda önce Dünya Sağlık Örgütü ve daha sonra EU Parlementosu'nun resmi görüşü haline gelmiştir.
"ABD'de hayvancılık alanında antibiyotik kullanımı, Tıp alanındaki tüketimin 8 katıdır."
Antibiyotiklerin üretim ve kullanım miktarları hakkındaki en güvenilir bilgiler ABD ve AB üye ülkelere aittir. ABD'de üretilen antibiyotiklerin (15-25 bin ton) % 70'i oranındaki miktarı hayvan yetiştiriciliğinde tedavi dışı amaçlarla kullanılmaktadır. ABD'de üretilen antibiyotiklerin %6'sı hayvancılıkta tedavi amaçlı, %9'u tıp alanında tedavi amaçlı ve %15 oranındaki üretimde çeşitli diğer amaçlarla (bitkisel üretim alanında, temizlik malzeme üretim alanı gibi) kullanılmaktadır. ABD'de hayvancılık alanında antibiyotik kullanımı, Tıp alanındaki tüketimin 8 katıdır.
Danimarka İlaç izleme ajansı verilerine göre Danimarka'da insanlarda kullanılan antibiyotiklerin insanlarda kullanılan miktarı hayvancılıkta kullanılan miktarın sadece % 25'ine eşittir.
Antimikrobiyal direnç özelliğine sahip patojen bakterilerin hayvan yetiştiriciliğinde yarattığı ekonomik kayıplara ait veriler elimizde mevcut değildir. Ancak antimikrobiyal dirençli mikroorganizmaların sebep oldu bireysel ve toplumsal ekonomik kayıplarla ilgili detaylı veriler A.B.D ve Avrupa'da yapılan çeşitli araştırmalarla kısmen belirlenmiştir.
"AB ülkelerinde her yıl 25.000 insan antimikrobiyal dirençli patojen bakterilerin neden olduğu enfeksiyonlardan dolayı ölmektedir"
• AB Komisyonu tahminlerine göre AB ülkelerinde her yıl 25.000 insan antimikrobiyal dirençli patojen bakterilerin neden olduğu enfeksiyonlardan dolayı ölmektedir.
• AB ülkelerinde çoklu antibiyotik dirençli mikroorganizmalarının neden olduğu ekstra bakım ve üretim kayıplarının yıllık maliyeti 1.5 milyar EURO'dur. Bu maliyetler antimikrobiyal direnç sorununu önemli ve çözüm bekleyen bir halk sağlığı konumuna getirmektedir.
• ABD'de Antimikrobiyal direncin toplumsal maliyetinin 1998 yılında 4-5 milyar dolar olduğu tahmin edilmiştir.
• ABD'de hastane enfeksiyonlarının % 70'i çoklu antibiyotik dirençli bakteriler tarafından oluşturulmaktadır.
• Çoklu antibiyotik dirençli bir tüberküloz enfeksiyonuna yakalanmış bir bireyin tedavi maliyeti, normal tüberküloz enfeksiyonuna yakalanan bireyin 100 katıdır.
• 2007 yılı verilerine gore AB üyesi ülkeler, İzlanda ve Norveç'te çoklu antibiyotik dirençli bakteri enfeksiyonlarına yakalanan bireylerin hastanede kalmaya mecbur oldukları ekstra günlerin maliyeti 900 Milyon EURO'dur.
Antibiyotiklerin Kullanımından İleri Gelen Sakıncalar
1. Dirençli Mikroorganizma Suşları
2. Gıdalarda İlaç Kalıntıları
3. Bağışıklık Sistemi Etkilenir
4. İlaçların Doğrudan Etkileri Mevcuttur
5. İlaç Alerjisi
6. Endotoksik Şok
2006 yılında çıkarılan ve yürürlükteki 5553 sayılı kanın kadim / atalık /ananevi / eski / fıtrî / tabii tohumlarla ilgili pek çok konuda yasaklar getiriyordu. Genetik yapısıyla oynanıp hibrit adı altında satılan tohumları dayatan ve tabii tohumlara yönelik yasak getiren kanunun değişmesi için CHP, TBMM'ye teklif sundu. Gıda Hareketi olarak tüm siyasi partilere bu teklifi destekleme ve bir an evvel kanunlaştırma çağrısı yapıyoruz.
Alman ilaç ve kimya devi Bayer, yabani otlara karşı kullanılan glifosat maddesinin kansere yol açtığı gerekçesiyle hakkında açılan davalarda anlaşma yoluna gitti. Bayer, davacılara 10 milyar 900 milyon dolar ödeyecek.
Türkiye’de GDO’lu tohumun üretim ve satışı yasak olmasına rağmen büyük bir skandal ortaya çıktı. Tarım ve Orman Bakanlığının her türlü deneme ve incelemeleri yapılarak satışına izin verilen belgeli tohum da bile GDO tespit edildi.
Karpuzun içindeki çatlaklar çok büyük bir tehlikenin habercisi olabilir. Bu çatlaklar, forchlorfenuron adındaki büyümeyi artırıcı kimyasalın sonucunda oluşuyor.
Fransız bilim adamlarının yaptığı araştırma, günde fazladan 100 mililitre şekerli içeceğin, kansere yakalanma riskini yüzde 18 artırdığını gösterdi.
Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesinde bir grup bilim insanı, deney hayvanlarıyla yaptığı çalışmada, yayık tereyağının 'öğrenmeyi olumlu etkilediğini', 'margarinin ise 'depresyonu tetiklediğini' tespit etti. Kaynak: Bilim adamları margarin, ayçiçek yağı, zeytinyağı ve tereyağını inceledi sonuç şaşırtıcı
Akredite laboratuarda yaptırdığım analiz sonuçlarında aflatoksin içermeyen süt bulamadım. Tamamen önlenebilir bu durum üretici hatası olup, sütü işleyen firmalarla hiçbir ilgisi yoktur.
Ülkemizde, dünya sığır ırkları listesine girmiş 4 ana sığır ırkı bulunmaktadır.
Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi'nin dünyada bir benzeri daha olmayan Ambalajlı İçme Suları Raporu yayınlandığında başta su firmaları olmak üzere Sağlık Bakanlığı'nın saldırısına maruz kalmıştı. Suç duyurularında bulunulmuş ancak savcılar Gıda Hareketi yetkililerini haklı bulmuştu.
Yorum Yap
Yorumlar