Neo Sağlık Bakanı'nın ısrallarına karşı dindar çevrelerden tepkiler devam ediyor. Ak Parti kurucularından ve son döneme kadar MYK ve MKYK üyeliği yapmış olan Yeni Şafak yazarı Ayşe Böhürler de bugünkü köşesinde 'Kamuoyunda anne sütü tereddüdü mü?' başlıklı bir yazı kaleme aldı. Farklı çevrelerin tereddütlerini dile getiren Böhürler, partisinin uygulamasına can alıcı bir tepki ile itiraz ediyor. İşte 'Bu mudur dindarlar olarak geleneğe sahip çıkma stratejimiz?' diyen Böhürler'in makalesi:
Yukarıdaki açıklamayı duyunca tam da Shayegan'nın 'Yaralı Bilinç' halleri demekten kendimi alamadım. 'Süt bankası' açıklamasını, geçen haftaki yazımda da altını çizmeye çalıştığım muhafazakârların kadın ve aile politikalarındaki tutarsızlıklarının bir devamı olarak görüyorum. Anne sütü 'organ bağışı' gibi hayati değil, genetik aktarım ihtimali yüksek (inançlı kişiler için Kur'an soy süt yolu ile geçer der)iken böyle bir uygulamanın başlatılması, yapılan itirazlara verilen cevaplar sorgulamayı zorunlu kılıyor. İtirazlara 'kamuoyunda anne sütü tereddütü hassasiyeti olanlar için künye vereceğiz' demek yeterli midir?
Konuyu konuştuğum meslek erbabı (aralarında farklı branşlardan doktorların yanı sıra 'anne sütünün genetik geçişkenliği' konusunda 15 yıldır araştırma yapan bir mikrobiyoloji profesörü de var) bu uygulamanın riskleri konusunda hemfikirler. Genel kanı, bu proje ile ancak hastanelerde denetimsiz olan uygulamalar kayıt altına alınabilir. Ayrıca projenin uygulama sorunları da var. Sütü aşıp taşan kaç kadın bunları hijyen koşullarda bin bir zahmetle sağıp bağışlayacak. Sütlerin karışmasının önüne nasıl geçilecek. Hadi bunları başardık künye verdik diyelim. Bu künye sütkardeşliğinden doğan hukukun ne kadar dikkate alınmasını sağlayacak. Bu künye genetik geçişkenliği olan hastalıkları kapsayacak mı? Bu konu hassasiyeti olan (ülkenin çoğunluğu Müslüman) kişilerin tercihine bırakılabilecek kadar küçük bir mevzu mudur? Bir taraftan aileyi korumak için kadınlara evinize gidin diyen bir anlayışa değer veriliyor. Diğer yandan ise Allah'ın dinin temel ilkesi olarak koyduğu kuralları ihlal eden bir uygulama devreye sokuluyor. Bu konuda aynı zamanda mikrobiyoloji doktoru olan, birçok kadın sağlığı projesinde çalışmış arkadaşım Dr.Havva Sula'nın yazdığı bir maili olduğu gibi aktarıyorum.
'Anne sütü içerik olarak bebek için en değerli besin. Ancak sütün değeri sadece bir besin olması değil aynı zamanda iletişim aracı olmasından geliyor. Annenin emzirmesi hem anne hem de bebeğin psikolojisi için de çok önemli. Anne sütünün mitokondriyal DNA vasıtasıyla genetik yük taşıdığını söyleyen bilimsel çalışmalar var. Çocuğunuz bazı yönlerden hiç tanımadığınız ya da istemediğiniz birine benzeyebilir mesela. Anne sütü bankası demek anne sütü bağışlayan her anne için bir 'hesap' açılması demek. Bu uygulama nasıl olacak? Kan Bankası gibi olamaz zira Kan Bankası'nda ayrıştırma 4 grup ve alt gruplara göre yapılıyor, verene göre değil. Türkiye'de henüz basit sağlık istatistikleri bile doğru düzgün tutulamazken, istenilen veriye kolaylıkla ulaşılamazken anne sütü verici ve alıcı kayıtları ne kadar güvenilir olacak? Ya aile dini değerlere sahip değilse ve kayda önem vermezse...
Sağlık Bakanlığının açıklamasında 'Bağışçı annenin bebeği ile alıcı annenin bebeği aynı cinsiyetten olacaktır' deniyor. Bağışçı annenin önceki ya da sonraki farklı cinsiyetteki çocukları da alıcının sütkardeşi olacağından bu şart hiç bir anlam taşımıyor. Hatta sütkardeşlik/süt akrabalık meselesinin bilinmeden konuşulduğunu gösteriyor. Sütle oluşan akrabalık sadece sütkardeşlik değil ki, süt baba, süt amca, süt dede. Bu konuda İslami kaynaklara bakmakta fayda var. Sadece süt alan ve veren ailelerin kaydı takibi bir anlam taşımıyor.
Diyanetin şartlarından biri 'Başka kadının sütünü içen çocuklar arasında oluşacak mahremlik dairesini olabildiğince daraltmak için pratik bir tedbir olarak, bir kadından alınan sütün sadece erkek veya kız çocuklara verilmesi' Bu açıklama için de yukarıdaki itirazı yapmak mümkün.
Belki bu düzenleme şu anda birçok hastaneden alıcı ve vericilerin bilgisi olmadan yapılan bir uygulamanın kurallarını belirleyerek daha güvenli olmasını amaçlıyor; tıpkı merdiven altı kürtajları önlemek için kürtajın yasallaştırılması gibi. Ama bu riskleri ortadan kaldırmayacağı gibi şimdiye kadar anne sütü bağışlamaktan ya da başkasının sütünü almaktan çekinen anneleri rahatlatacak ve nesebin karışma ihtimali çok daha fazla olacak. Banka sistemi yerine bizim kültürümüzde yer alan sütannelik müessesesini desteklemek daha doğru.'
Konuya ilişkin 'İslam Hukuku'na özgü bir kurum Süt Akrabalığı' üzerine bir çalışması olan Doç. Dr. Ahmet YAMAN tezinde, bu konudaki İslam dünyasındaki durumu ortaya koyuyor. 'İslam Konferansı Örgütü bünyesinde çalışmalarını yürüten İslam Fıkıh Akademisi konuyla ilgili olarak şu kararları almıştır. Nesep bağı sebebiyle söz konusu olan yasakların süt emme yoluyla da aynen geçerli olacağında Müslümanlar görüş birliği içinde. Dinin genel ve nihaî amaçlarından biri de nesebin korunmasıdır. Süt bankaları bu noktada karışıklık meydana getirmekte, kuşku doğurmaktadır. İslam dünyasında ihtiyaçların doğal yollardan karşılanması potansiyeli mevcut olduğundan böyle kurumlara ihtiyaç da yoktur. Bu gerekçelere istinaden Akademi, İslam dünyasında anne sütü bankalarının kurulmasının engellenmesini ve bu bankalarda biriken karma sütlerin de haramlık hükmü doğuracağını karar altına almıştır. Esasen, endüstriyel süt alanında kaydedilen gelişmeler, süt bankalarının maliyetlerindeki yükseklikler, sütlerini bedelli ya da gönüllü olarak bu bankalara verecek annelerin sayısındaki yetersizlikler, bankalardaki sütlerin hijyen ve sterilizasyonundaki aksaklıklar ve benzeri bir çok etken dolayısıyla süt bankaları eski cazibesini yitirmiş ve kendilerine ihtiyaç hissedilmez hale gelmiştir.'
Önemliyi es geçip, çağın gereği deyip savuşturmak, esastan olmayan konuların üzerinde ısrarla durmak. Bu mudur dindarlar olarak geleneğe sahip çıkma stratejimiz?
Gıda Hareketi: Sağlık Bakanlığı çıldırmış olmalı
Sağlık Bakanı: Diyanet anne sütü bankasına izin verdi
Hasan Karakaya: Ya Süt Bankasının başındaki adam sütü bozuk ise!
Mehmet Ali Bulut: Bu nasıl bir cüret böyle!
Emine Şenlikoğlu: Anne sütü bankasının bir adım sonrası sperm bankası
Prof Dr faruk Beşer: Süt bankaları iyi bir niyetin kötü bir meyvesi olabilir
Ayşe Böhürler: Bu mudur dindarlar olarak geleneğe sahip çıkma stratejimiz?
2006 yılında çıkarılan ve yürürlükteki 5553 sayılı kanın kadim / atalık /ananevi / eski / fıtrî / tabii tohumlarla ilgili pek çok konuda yasaklar getiriyordu. Genetik yapısıyla oynanıp hibrit adı altında satılan tohumları dayatan ve tabii tohumlara yönelik yasak getiren kanunun değişmesi için CHP, TBMM'ye teklif sundu. Gıda Hareketi olarak tüm siyasi partilere bu teklifi destekleme ve bir an evvel kanunlaştırma çağrısı yapıyoruz.
Alman ilaç ve kimya devi Bayer, yabani otlara karşı kullanılan glifosat maddesinin kansere yol açtığı gerekçesiyle hakkında açılan davalarda anlaşma yoluna gitti. Bayer, davacılara 10 milyar 900 milyon dolar ödeyecek.
Türkiye’de GDO’lu tohumun üretim ve satışı yasak olmasına rağmen büyük bir skandal ortaya çıktı. Tarım ve Orman Bakanlığının her türlü deneme ve incelemeleri yapılarak satışına izin verilen belgeli tohum da bile GDO tespit edildi.
Karpuzun içindeki çatlaklar çok büyük bir tehlikenin habercisi olabilir. Bu çatlaklar, forchlorfenuron adındaki büyümeyi artırıcı kimyasalın sonucunda oluşuyor.
Fransız bilim adamlarının yaptığı araştırma, günde fazladan 100 mililitre şekerli içeceğin, kansere yakalanma riskini yüzde 18 artırdığını gösterdi.
Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesinde bir grup bilim insanı, deney hayvanlarıyla yaptığı çalışmada, yayık tereyağının 'öğrenmeyi olumlu etkilediğini', 'margarinin ise 'depresyonu tetiklediğini' tespit etti. Kaynak: Bilim adamları margarin, ayçiçek yağı, zeytinyağı ve tereyağını inceledi sonuç şaşırtıcı
Akredite laboratuarda yaptırdığım analiz sonuçlarında aflatoksin içermeyen süt bulamadım. Tamamen önlenebilir bu durum üretici hatası olup, sütü işleyen firmalarla hiçbir ilgisi yoktur.
Ülkemizde, dünya sığır ırkları listesine girmiş 4 ana sığır ırkı bulunmaktadır.
Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi'nin dünyada bir benzeri daha olmayan Ambalajlı İçme Suları Raporu yayınlandığında başta su firmaları olmak üzere Sağlık Bakanlığı'nın saldırısına maruz kalmıştı. Suç duyurularında bulunulmuş ancak savcılar Gıda Hareketi yetkililerini haklı bulmuştu.
Yorum Yap
Yorumlar