Günümüzde “kalkınma” denince, özellikle ekonomik büyüme ve kişi başına düşen gelir kıstas alınıyor. Ancak insanlık 21′inci yüzyılı başarıyla tamamlamak istiyorsa, kalkınma ve hayat kalitesini yeniden tanımlamak zorunda.
Devletler ya da şirketler hakkındaki iflas haberleri, ekonomik kriz sürerken artık sıra dışı birer gelişme olmaktan çıktı. Küresel iflas ise pek kimsenin umrunda değil. Oysa ekolojik açıdan bakıldığında 1970'li yılların ortasından bu yana, deyim yerindeyse, cepten yiyoruz.
27 Eylül'de kaynakları tükettik
Global Footprint Network yani Küresel Ayak İzi Ağı adlı sivil toplum örgütü her yıl “Yaşayan Gezegen” adlı bir rapor yayımlıyor. Rapor, o yılki ekonomik faaliyetlerimizi ve hayatımızı sürdürmek için doğanın bir yıl içinde sağladığı kaynakları hangi tarihte tükettiğimizi saptıyor. Rapora göre, yılın geri kalan kısmında hayatımızı, bir sonraki yılın kaynaklarını erkenden tüketerek sürdürüyoruz. 2011 yılı için bu tarih 27 Eylül günüydü.
Dünyanın en varlıklı ülkelerinde yaşayan ve dünya nüfusunun beşte birini oluşturan 1 milyar 400 milyon insanın, tüketimin yüzde 80'inden sorumlu olduğu bildiriliyor
Zenginlerde tüketim kapasitenin çok üzerinde
Raporda Almanya için ise, doğanın sağladığı kapasite 15 Mayıs'ta tüketilmiş olarak gözüküyor, zira diğer zengin sanayi toplumları gibi Almanya'da da tüketim, ülkenin doğal kapasitesinin çok üzerinde. Dünyanın en varlıklı ülkelerinde yaşayan ve dünya nüfusunun beşte birini oluşturan 1 milyar 400 milyon insanın, tüketimin yüzde 80'inden sorumlu olduğu bildiriliyor. Uzmanlar, tüm dünya nüfusunun aynı tüketim standardına sahip olması durumunda, toplam beş veya altı dünyaya ihtiyacımız olacağını belirtiyorlar.
Mutluluğun tanımı
Çevre ve Kalkınma Forumu Başkanı Jürgen Meier, Almanya'da ve diğer birçok ülkede mutluluk ile maddi varlığın neredeyse aynı şey olduğunun düşünülmesini, en önemli sorunlardan biri olarak gösteriyor. “Daha mutlu olmak için, daha varlıklı olmayı istiyor insanlar. O zaman daha çok üretip, daha çok tüketiyoruz ve ekonomi daha hızlı büyüyor. Büyüyen ekonomi de iyi bir şey, çünkü bu teoriye göre o zaman hepimiz mutlu oluyoruz” diyen Meier, neyse ki birçok insanın hayat kalitesi ve ekonomik büyüme arasındaki bu bağlantıyı daha sık sorguladığını belirtiyor. Meier, birçok ülkede insanların artık, daha çok üretimin, daha fazla strese yol açtığını ve insanları daha mutsuz ettiğini fark ettiğini kaydediyor ve “Son yıllarda, strateji değiştirmemiz gerektiğini öğrenmeye başladık” şeklinde konuşuyor.
Başarı baskısı hasta ediyor
Günbegün hissedilen başarı baskısı, depresyona, kalp ve dolaşım rahatsızlıklarına ya da intiharlara yol açıyor ve bunun malî faturası çok yüksek. Dünya Sağlık Örgütü, 20 yıl içinde depresyonun sanayi toplumlarında en yaygın hastalık olacağını tahmin ediyor. Sigorta şirketleri, sadece Almanya'da depresyonların ekonomiye yaklaşık 22 milyar euroluk maliyeti olduğunu bildiriyor.
Başarı baskısı, depresyona, kalp ve dolaşım rahatsızlıklarına ya da intiharlara yol açıyor
Ancak tüketim çılgınlığı, sadece sanayi toplumlarındaki bireylere değil, aynı zamanda çevreye ve ucuza mal üretilen ülkelerdeki çalışanlara da zarar veriyor.
“Ekonomik sistem işlemiyor”
Ekonomik kalkınma ve büyüme günümüzde hâlâ gayrisafi milli hâsıla üzerinden ölçülüyor. Dünya Gelecek Konseyi üyesi, Hintli çevre ve insan hakları aktivisti Vandana Shiva, bu yaklaşımın dünyada günümüzde hâkim olan ekonomik sisteme yol açtığını vurgularken, Munasinghe Kalkınma Enstitüsü'nün kurucusu Sri Lankalı fizikçi ve iktisatçı Mohan Munasinghe, bu sistemin işlemediği görüşünü savunuyor. Munasinghe, “İçinde bulunduğumuz kriz, zengin ülkelerin ekonomik, ekolojik ve de kısmen sosyal açıdan sürdürülebilirlik kriterini yerine getirmediğini gösteriyor.” diyor.
OECD yeni kalkınma tanımı üzerinde çalışıyor
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) de, şu anda sadece ekonomik büyümeyi değil, aynı zamanda vatandaşların sosyal memnuniyetini ve hayat kalitesini de göz önünde bulunduran yeni bir kalkınma tanımı üzerinde çalışıyor.
Kaynak : © DW
2006 yılında çıkarılan ve yürürlükteki 5553 sayılı kanın kadim / atalık /ananevi / eski / fıtrî / tabii tohumlarla ilgili pek çok konuda yasaklar getiriyordu. Genetik yapısıyla oynanıp hibrit adı altında satılan tohumları dayatan ve tabii tohumlara yönelik yasak getiren kanunun değişmesi için CHP, TBMM'ye teklif sundu. Gıda Hareketi olarak tüm siyasi partilere bu teklifi destekleme ve bir an evvel kanunlaştırma çağrısı yapıyoruz.
Alman ilaç ve kimya devi Bayer, yabani otlara karşı kullanılan glifosat maddesinin kansere yol açtığı gerekçesiyle hakkında açılan davalarda anlaşma yoluna gitti. Bayer, davacılara 10 milyar 900 milyon dolar ödeyecek.
Türkiye’de GDO’lu tohumun üretim ve satışı yasak olmasına rağmen büyük bir skandal ortaya çıktı. Tarım ve Orman Bakanlığının her türlü deneme ve incelemeleri yapılarak satışına izin verilen belgeli tohum da bile GDO tespit edildi.
Karpuzun içindeki çatlaklar çok büyük bir tehlikenin habercisi olabilir. Bu çatlaklar, forchlorfenuron adındaki büyümeyi artırıcı kimyasalın sonucunda oluşuyor.
Fransız bilim adamlarının yaptığı araştırma, günde fazladan 100 mililitre şekerli içeceğin, kansere yakalanma riskini yüzde 18 artırdığını gösterdi.
Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesinde bir grup bilim insanı, deney hayvanlarıyla yaptığı çalışmada, yayık tereyağının 'öğrenmeyi olumlu etkilediğini', 'margarinin ise 'depresyonu tetiklediğini' tespit etti. Kaynak: Bilim adamları margarin, ayçiçek yağı, zeytinyağı ve tereyağını inceledi sonuç şaşırtıcı
Akredite laboratuarda yaptırdığım analiz sonuçlarında aflatoksin içermeyen süt bulamadım. Tamamen önlenebilir bu durum üretici hatası olup, sütü işleyen firmalarla hiçbir ilgisi yoktur.
Ülkemizde, dünya sığır ırkları listesine girmiş 4 ana sığır ırkı bulunmaktadır.
Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi'nin dünyada bir benzeri daha olmayan Ambalajlı İçme Suları Raporu yayınlandığında başta su firmaları olmak üzere Sağlık Bakanlığı'nın saldırısına maruz kalmıştı. Suç duyurularında bulunulmuş ancak savcılar Gıda Hareketi yetkililerini haklı bulmuştu.
Yorum Yap
Yorumlar