Bugün ülkemizde tüketici için hazırlanmış her türlü tuzak mevcuttur. Bu bakımdan bizim memleketimizde tüketici olmak zor iştir. Devamlı uyanık olmaya ihtiyaç vardır. İşte Ercüment Tunçalp'ın tespitleri:
Gelişmiş ülkelerde ambalajın üzerine üretim tarihi yeterli görülmeyip üretim saati de ilave edilirken, bizde sadece son kullanım tarihi yeterli görülmektedir.
Gelişmiş ülkelerde doğal ve organik (ekolojik, biyolojik) ürünler ancak belgesi ile satışa sunulurken, bizde % 1 bile doğal olmayan süt ürünlerinin ambalajına “% 100 doğal” ifadesi rahatça konulabilmektedir. “Çıkma” adı verilen, yumurta verimi düşmüş 20 aylık kart tavuklar yüzde 30 ucuza alınıp, tüketiciye normal tavuktan % 50 daha pahalıya “organik” diye satılabilmektedir. Tüketici sertifikayı sorgularsa, bu sefer de aynı ürün “köy tavuğu” sıfatını kazanabilmektedir.
GDO'lu pirinç bir ihbar sonucu yakalandığı andan itibaren, GDO'lu olmadığını ispat etme peşine düşenler vardır. Bilimsel özerkliği engellenen Üniversite'nin raporunu değiştirtmek üzere baskılar oluşmaktadır. O durumda da; önce “gdo var” diyen heyet çarketmekte, “var da diyemem, yok da diyemem” gibi anlamsız açıklamalar yapabilmektedirler.
Yani mevcut manzara; “doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” durumudur. İşte meydanı bu kadar boş bulanların yeni hünerleri devreye sokması bu nedenle çok kolaydır.
Aslında son zamanlarda yaşadığımız ürün standartlarında oynama uygulaması yeni de değildir. Son 20 senedir en yaygın olanı ekmek gramajları ile oynamaktı. Bazı uyanıklar 1 kg'lık bakliyat ambalajı içine 950 gr, 900 gr, 850 gr ürün koyarlardı. Elbette net gramaj ambalaj üzerinde yer alırdı ama küçücük olurdu ve gözlükle bile zor okunurdu. Neyse, hadi bunu da tüketiciye yükleyelim ve “biraz da o gözünü açsın” diyelim. Ancak son zamanlarda artış gösteren olay adet ve gramajdan çalma olayıdır.
Aynı barkodu taşıyan tuvalet kağıdı önce 24'lü, sonra 20'li. Aynı barkodu taşıyan toz şeker önce 1000 gr, daha sonra 800 gr. Aynı barkodu taşıyan yoğurtlar ise en hızlı kilo kaybına uğrayan kategoriyi oluşturmaktadır.
Değişik bir barkod olsa ve yeni bir çeşit olarak piyasaya sunulsa kimsenin söyleyecek bir sözü olabilir mi? Olmaz.
Eski ambalajla yenisi listede birlikte yer alsa ve perakendeci içinden istediğini seçse daha etik olmaz mı? Olur ama o zaman da gizli zam amacına ulaşmaz.
Bu uygulama ile 1000 gr yok oluyor, 800 gr yerini alıyor ve fiyat sabit kalıyor. İşte bu hırsızlıktır. Perakendecinin görevi de buna engel olmaktır. Zira zam bildirilmediği için tüketicinin vekili olarak kendisi de istismara uğruyor. Tek kazanan olarak ortada üretici kalıyor.
Eğer bunu özel etiketli ürünlerde market yapıyorsa, maalesef o durumda da bu sıfat perakendeciye yapışıyor.
Gelişmiş ülkelerde ilk uygulamada deşifre olacak ve ayıplanacak olayların yıllarca bizde yaşanıyor olması tesadüf değildir. Çünkü toplumsal bilincimiz ve duyarlılığımız ne yazık ki beklenen düzeyde değildir.
Hani görünmeyen bir el piyasayı kontrol altında tutsa ve 1 kg lık toz şekeri, fiyatı ile oynamadan 800 gr a indiren girişimcinin yakasına yapışsa, % 25 haksız kazancı nasıl rahatça cebe koyduğunu sorgulasa iyi olmaz mı? Olur ama, madem ki bu ihtimal de devre dışı, o zaman görev tüketici dernekleri ve cesur medya mensuplarına kalıyor.
Zam yapmadan çalma işlemi yanında promosyon esnasındaki çalma işlemini de çok gördük. Tuvalet kağıdı rulosunu kısaltarak veya incelterek, 4 rulo fazla verdiğini ifade eden üretici ile indirim dönemindeki peynirin kalitesini düşüren üretici modeli de sık rastladığımız olaylar oldu.
Hadi bunlar kolay ölçülebilen şeyler değil ve uzmanlık ister diyelim. Peki gramajdan, adetten çalanı tespit o kadar zor olabilir mi? Örneğin perakende firmalarının satınalmacıları bu soruyu muhatabına soramaz mı?
Olur olmaz sebebe dayanarak üreticiye para cezası kesen hızlı satınalmacılar, bunun cezasını da kesemez mi? Kestiği farkı rafa yansıtamaz mı?
Çözümünü bilmediğim hiçbir eleştiriyi gündeme getirmemeyi ilke edinmişimdir. Bunun çözümü vardır. Kural; aynı barkoda sahip ürünün standart değişimine izin verilemez.
Ancak, yeni gramaj, yeni adet veya yeni kalite seviyesi içeren herhangi bir ürün her zaman piyasaya sunulabilir.
Böylece perakendeci bu çalma eylemine ortak olmaz, üstelik tüketici adına üstlendiği gözlemci rolünü de başarı ile yerine getirebilir.
2006 yılında çıkarılan ve yürürlükteki 5553 sayılı kanın kadim / atalık /ananevi / eski / fıtrî / tabii tohumlarla ilgili pek çok konuda yasaklar getiriyordu. Genetik yapısıyla oynanıp hibrit adı altında satılan tohumları dayatan ve tabii tohumlara yönelik yasak getiren kanunun değişmesi için CHP, TBMM'ye teklif sundu. Gıda Hareketi olarak tüm siyasi partilere bu teklifi destekleme ve bir an evvel kanunlaştırma çağrısı yapıyoruz.
Alman ilaç ve kimya devi Bayer, yabani otlara karşı kullanılan glifosat maddesinin kansere yol açtığı gerekçesiyle hakkında açılan davalarda anlaşma yoluna gitti. Bayer, davacılara 10 milyar 900 milyon dolar ödeyecek.
Türkiye’de GDO’lu tohumun üretim ve satışı yasak olmasına rağmen büyük bir skandal ortaya çıktı. Tarım ve Orman Bakanlığının her türlü deneme ve incelemeleri yapılarak satışına izin verilen belgeli tohum da bile GDO tespit edildi.
Karpuzun içindeki çatlaklar çok büyük bir tehlikenin habercisi olabilir. Bu çatlaklar, forchlorfenuron adındaki büyümeyi artırıcı kimyasalın sonucunda oluşuyor.
Fransız bilim adamlarının yaptığı araştırma, günde fazladan 100 mililitre şekerli içeceğin, kansere yakalanma riskini yüzde 18 artırdığını gösterdi.
Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesinde bir grup bilim insanı, deney hayvanlarıyla yaptığı çalışmada, yayık tereyağının 'öğrenmeyi olumlu etkilediğini', 'margarinin ise 'depresyonu tetiklediğini' tespit etti. Kaynak: Bilim adamları margarin, ayçiçek yağı, zeytinyağı ve tereyağını inceledi sonuç şaşırtıcı
Akredite laboratuarda yaptırdığım analiz sonuçlarında aflatoksin içermeyen süt bulamadım. Tamamen önlenebilir bu durum üretici hatası olup, sütü işleyen firmalarla hiçbir ilgisi yoktur.
Ülkemizde, dünya sığır ırkları listesine girmiş 4 ana sığır ırkı bulunmaktadır.
Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi'nin dünyada bir benzeri daha olmayan Ambalajlı İçme Suları Raporu yayınlandığında başta su firmaları olmak üzere Sağlık Bakanlığı'nın saldırısına maruz kalmıştı. Suç duyurularında bulunulmuş ancak savcılar Gıda Hareketi yetkililerini haklı bulmuştu.
Yorum Yap
Yorumlar