Görünmezler ama çok tehlikeliler

‘Görünmez’ tehlike kapımızı çalıyor. Sadece Japonya’dan değil her an her yerden!

Görünmezler ama çok tehlikeliler

Japonya'daki deprem ve tsunami sonrası yaşanan nükleer santral faciası insanları dehşete düşürdü. Mesafenin uzak ya da yakın olmasına bakmadan herkes ‘acaba nükleer serpintinin ucu bana da dokunur mu?' sorusunu soruyor. Nükleer serpinti dediğimiz aslında bildiğimiz radyasyon. Üstelik sınıflandırma olarak en tehlikelisi yani ‘iyonlaştıran radyasyon'. Bu radyasyon tipi çarptığı ortamın (sözgelimi vücudumuzun) atomlarının yapısını değiştirdiği için aniden öldürebiliyor, sakat bırakabiliyor, ölümcül hastalıkları tetikleyebiliyor.

Çoğumuz Japonya felaketiyle nükleer risk ve radyasyon tehlikesini bir kez daha hatırladık. Ama bir şeyi daha hatırlamakta fayda var: Zaten hâlihazırda bir radyasyon denizinde yüzdüğümüzü! Aslında Japonya'daki reaktörden yayılanın daha düşük dozlarını günün her saatinde alıyoruz! Uyurken, çalışırken, hastanelerde şifa ararken, facebook'ta eski arkadaşları ararken! Fişi çekip kapsama alanı dışı ıssız bir adaya kaçmadığımız sürece bu radyasyon dalgalarından da kaçış yok!

Radyasyon çok sinsi! Gözle görünmüyor, varlığını hissetmek kolay değil. Genellikle ‘birlikte yaşadığımız' cihazlardan yayılıyor. Dalgalar halinde yol alıyor, çocukların, insanların içine giriyor! Onların organlarına temas ediyor, ısıtıyor, yakıyor! Kansere ve baştan hesaplanamaz bir sürü biyolojik etkiye neden olabiliyor!

Radyasyon çağımızın en tehlikeli ‘şey'i. Çünkü teknolojinin ikiyüzlülüğünü kullanıyor. Teknolojinin sadece iyi tarafını gören birçok insan, radyasyon yayan aletlerin hasta eden, ölümcül tarafını görmemezlikten geliyor. Cep telefonları, telsiz telefonlar, kablosuz internet, bluetooth, bilgisayar monitörleri, plazma televizyonlar, tasarruflu ampuller, mikrodalga fırınlar, saç kurutma makineleri, tıbbi görüntüleme cihazları ve uzayıp giden bir liste. İlk bakışta hepsi faydalı, hepsi hayatı kolaylaştırıyor. Ama hepsi de radyasyon kaynağı.

 

 

Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyofizik Anabilim Dalı'nda öğretim görevlisi olan Prof. Dr. Süleyman Daşdağ, Hayykitap'tan yayınlanan

Dalga Dalga Geliyorlar!

adlı kitabında önce radyasyon çetesinin tüm elemanlarını tek tek tanıtıyor. Sonra bu radyasyonların olası risklerinden nasıl korunacağımızı, ‘görünmez' tehlike kapımızı çaldığında hangi tedbirleri almamız gerektiğini anlatıyor.

 

Elektromanyetik alanların biyolojik etkileri, son yıllarda kamuoyunu fazla meşgul eden bir konudur. Kamuoyunun bu konularla ilgileniyor oluşu da gelişmekte olduğumuzun bir göstergesidir. Ancak toplumumuz, elektromanyetik alanlar denince hemen cep telefonları ve baz istasyonlarının zararları konusuna odaklanıyor; oysa elektromanyetik alanlar sadece cep telefonları ve baz istasyonlarının iletişim sağladığı mikrodalga veya radyofrekanslar ile sınırlı değil! Bu tür alanların etkileri tartışılırken üç ana başlıktan söz etmek gerekiyor.

Bunlar sırasıyla elektrik alanlar, manyetik alanlar ve elektromanyetik alanlardır. Bu üç ana başlık altında toplanan alanların da özellik ve etkiler açısından alt grupları bulunmaktadır. Örneğin elektrik alanlar incelenirken, statik alanlar ve statik olmayan alanların etkileri ayrı ayrı incelenmektedir. Benzer durum hem manyetik hem de elektromanyetik alanlar için de geçerlidir. Elektromanyetik dalgalar, iyonlaştırıcı ve iyonlaştırmayan olmak üzere iki grupta değerlendirilmektedir. İyonlaştırmayan dalgalar, radyofrekanslar, mikrodalgalar, infrared, görünür ışık ve ultraviyole ışınlarını kapsar. İyonlaştırıcı ışınlar ise geçtikleri ortamlarda iyonlar oluşturan elektromanyetik dalgalardır. Bu grupta yer alan ışınlar, X ve gamma ışınları, kozmik ışınlar, nötronlar, alfa ve beta parçacıkları olarak özetlenebilir.

İyonlaştırıcı radyasyonların kontrolsüz kullanımının ciddi sağlık problemlerine neden olacağı bilimsel olarak ortaya konmuştur. İyonlaştırmayan radyasyonların biyolojik etkileri konusunda da ciddi bilimsel kanıtlar mevcuttur.

Burada sözü edilen alan ya da ışınların olumlu veya olumsuz etkilerinin bilinmesi, öncelikle insan ve tabiattaki tüm canlıların sağlığı açısından son derece önemlidir.

Yorum Yap

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı!
CHP'den eksik ama doğru tohum hamlesi

CHP'den eksik ama doğru tohum hamlesi

2006 yılında çıkarılan ve yürürlükteki 5553 sayılı kanın kadim / atalık /ananevi / eski / fıtrî / tabii tohumlarla ilgili pek çok konuda yasaklar getiriyordu. Genetik yapısıyla oynanıp hibrit adı altında satılan tohumları dayatan ve tabii tohumlara yönelik yasak getiren kanunun değişmesi için CHP, TBMM'ye teklif sundu. Gıda Hareketi olarak tüm siyasi partilere bu teklifi destekleme ve bir an evvel kanunlaştırma çağrısı yapıyoruz.

Bayer insanlığı kanser yaptığını kabul etti

Bayer insanlığı kanser yaptığını kabul etti

Alman ilaç ve kimya devi Bayer, yabani otlara karşı kullanılan glifosat maddesinin kansere yol açtığı gerekçesiyle hakkında açılan davalarda anlaşma yoluna gitti. Bayer, davacılara 10 milyar 900 milyon dolar ödeyecek.

GDO'lu tohum yok cümleleri yalanmış, işte gerçekler

GDO'lu tohum yok cümleleri yalanmış, işte gerçekler

Türkiye’de GDO’lu tohumun üretim ve satışı yasak olmasına rağmen büyük bir skandal ortaya çıktı. Tarım ve Orman Bakanlığının her türlü deneme ve incelemeleri yapılarak satışına izin verilen belgeli tohum da bile GDO tespit edildi.

Meyve ve sebzelerdeki büyüme hormonuna dikkat

Meyve ve sebzelerdeki büyüme hormonuna dikkat

Karpuzun içindeki çatlaklar çok büyük bir tehlikenin habercisi olabilir. Bu çatlaklar, forchlorfenuron adındaki büyümeyi artırıcı kimyasalın sonucunda oluşuyor.

Şeker ve şekerli içecekler kanser riskini artırıyor

Şeker ve şekerli içecekler kanser riskini artırıyor

Fransız bilim adamlarının yaptığı araştırma, günde fazladan 100 mililitre şekerli içeceğin, kansere yakalanma riskini yüzde 18 artırdığını gösterdi.

Gerçekler er geç ortaya çıkar: İşte ilginç bir araştırma

Gerçekler er geç ortaya çıkar: İşte ilginç bir araştırma

Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesinde bir grup bilim insanı, deney hayvanlarıyla yaptığı çalışmada, yayık tereyağının 'öğrenmeyi olumlu etkilediğini', 'margarinin ise 'depresyonu tetiklediğini' tespit etti. Kaynak: Bilim adamları margarin, ayçiçek yağı, zeytinyağı ve tereyağını inceledi sonuç şaşırtıcı

'Aflatoksin içermeyen süt bulamadım'

'Aflatoksin içermeyen süt bulamadım'

Akredite laboratuarda yaptırdığım analiz sonuçlarında aflatoksin içermeyen süt bulamadım. Tamamen önlenebilir bu durum üretici hatası olup, sütü işleyen firmalarla hiçbir ilgisi yoktur.

Yerli sığır ırklarımız ve sağlıklı süt

Yerli sığır ırklarımız ve sağlıklı süt

Ülkemizde, dünya sığır ırkları listesine girmiş 4 ana sığır ırkı bulunmaktadır.

Gıda Hareketi bir kez daha haklı çıktı

Gıda Hareketi bir kez daha haklı çıktı

Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi'nin dünyada bir benzeri daha olmayan Ambalajlı İçme Suları Raporu yayınlandığında başta su firmaları olmak üzere Sağlık Bakanlığı'nın saldırısına maruz kalmıştı. Suç duyurularında bulunulmuş ancak savcılar Gıda Hareketi yetkililerini haklı bulmuştu.