İlaç endüstrisinin uygulamalarını değerlendren Uluslararası Hak İhlalleri İzleme Merkezi UHIM, Türkiye'de 10 yıl önce 2 milyar dolar olan ilaç harcaması nasıl 15 milyar doları aştığını sordu. İşte UHİM'in açıklaması:
Dünyada ilaç harcamaları her geçen yıl biraz daha artıyor. Ancak bu artış tıbbî gerekçelerden değil, ilaç endüstrisinin politikalarından kaynaklanıyor. Dünyanın en büyük sektörlerinden biri konumundaki ilaç endüstrisi, pazarlama teknikleri, doktorlar ve eczacılar üzerindeki etkinliği, medya desteği ve uluslararası saygınlığa sahip kurumlarla yaptığı işbirliği ile giderek daha tehlikeli bir sektör haline geliyor.
TIP, İLAÇ ENDÜSTRİSİNNİ OYUNCAĞI
Bugün tıp dünyası, ilaç endüstrisinin kontrolü altında. Doğal olarak tedavi yöntemleri de ilaç firmalarının isteği doğrultusunda şekilleniyor. Bu durum, ilaç harcamalarında abartılı bir artışa ve her yıl milyarlarca Dolar'lık gereksiz ilaç alımına sebebiyet veriyor. İlaç firmaları bunu gerçekleştirebilmek için her yolu deniyor.
İLAÇ FİRMALARI, İNSAN SAĞLIĞINI SÖMÜREN BİR ŞEBEKE
İlaç firmalarının böylesine büyük sermaye guruplarına ve adeta insan sağlığını sömüren birer şebekeye dönüşmesinde en fazla pay sahibi olanlarsa maalesef doktorlar ve eczacılar. İlaç firmaları tarafından kendilerine sunulan cazip promosyonlar karşılığında pek çok doktor ve eczacı, hastalara tıbbın temel esasları gereğince değil, sözkonusu ilaç firmalarının istediği şekilde yaklaşıyor. Tıpta en temel hedeflerden biri olan; ‘hastaların en kısa zamanda, en düşük dozda ve en az ilaçla iyileştirilmesi', yerini tam tersi bir anlayışa bırakmış durumda. İlaç firmalarının, hastaların ilaca bağımlı hale gelmesi ve mümkünse ömür boyu aynı ilacı kullanmaları noktasındaki hedefleri, doktorlar aracılığıyla hayata geçiriliyor.
ÜCRETSİZ SAĞLIK TARAMALARINA DİKKAT
İlaç endüstrisinin, ilaç kullanımını arttırmak için başvurduğu yöntemlerden biri de, bu amaca hizmet edecek araştırmalarla bilimsel dayanaklar oluşturmak. Sağlık alanında faaliyet gösteren çeşitli sivil toplum kuruluşlarına mâlî destek sağlayarak kendi ilaçları ile ilgili olumlu göstergelerin yeraldığı araştırmalar yayımlatan ilaç firmaları, böylece hem bağımsız ve saygın kabul edilen kurumlarca referans gösterilmiş, hem de satışlarını arttırmış oluyorlar. Öte yandan, çeşitli sağlık kurumları ve sivil toplum kuruluşları tarafından ücretsiz olarak gerçekleştirilen sağlık taramaları da, bilerek ya da bilmeyerek benzer bir amaca hizmet etmiş oluyor.
İLAÇ SEKTÖRÜ MEDYAYI KULLANIYOR
İlaç sektörünün en sık başvurduğu yollardan biri de medya ve sağlık kurumları aracılığıyla kamuoyu oluşturmak ve toplumları salgın hastalıklar konusunda teyakkuza sevkederek satışlarını arttırmak. 2009 yılında yaşanan ‘Domuz Gribi' kandırmacasında, medya ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) aracılığıyla tüm dünya teyakkuza sevkedilmişti. Yürütülen kampanyayla kısa sürede dünyanın dört bir tarafında yüzmilyonlarca doz aşı satılmış ve milyarca Dolar'lık vurgun yapılmıştı.
İNSANLARI DENEK OLARAK KULLANIYORLAR
İlaç endüstrisinin insan hayatına ne ölçüde değer verdiğini gösteren en önemli konulardan biri de deneyler. İlaç firmalarının, dünyanın dört bir tarafında sürdürdüğü deneylerde, insanlar birer denek olarak kullanılıyor. Özellikle yoksul ülkelerin tercih edildiği bu deneylerin, bugüne kadar binlerce insanın yaşamını yitirmesine sebep olduğu biliniyor.
İNSANLARI AĞRI KESİCİ VE ANTİBÜYOTİKLERE BAĞIMLI HALE GETİRDİLER
Bütün bunların dışında, günlük hayatımızın bir parçası haline gelen ve ilaç kullanımındaki artışın en önemli sebebi olan ilaçlarsa ağrı kesiciler ve antibiyotikler. İlaç firmalarının sözkonusu politikaları ve uygulamaları neticesinde bugün insanlar en ufak rahatsızlıklarında dahî ağrı kesicilere ve antibiyotiklere sarılır hale geldiler. Ancak doktorlar da, temiz hava, istirahat, meyve ve sebze tüketimi gibi doğal tedavi yöntemlerini es geçerek hastasına hemen bir ağrı kesici veya antibiyotik yazmayı tercih ediyor.
HERKESE ANTİDEPRESAN İLACI YAZIYORLAR
İlaç kullanımının en çok abartıldığı alanlardan biri de hiç kuşkusuz ruh sağlığı. Bugün pek çok açıdan zararlı olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış olmasına karşın, psikolog ve psikiyatristler kendilerine müracaat eden hemen herkese antidepresan ve benzeri ilaçlar yazıyor. Bu ilaçlarsa kişinin zamanla kendisinden, ailesinden ve toplumdan uzaklaşmasına zemin hazırlıyor.
10 YIL ÖNCE 2 MİLYAR DOLAR OLAN İLAÇ HARCAMASI 15 MİLYAR DOLARI AŞTI
Bu durum dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Türkiye'de de bu şekilde cereyan ediyor. Türkiye'nin 2000'li yılların başında 2 milyar Dolar civarında olan ilaç harcamaları, bugün 15 milyar Dolar'a ulaşmış bulunuyor. İlaç harcamalarının tüm sağlık harcamaları içindeki payı ise % 35 civarında. Bu oran, ilaç harcamalarının tüm sağlık harcamaları içindeki payı % 15 olan OECD ülkeleri içerisindeki en yüksek oran.
YILDA 300 MİLYON KUTU ANTİBİYOTİK
Antibiyotik ve ağrıkesicilerde de durum değişmiyor. Türkiye yılda 300 milyon kutu antibiyotik tüketimi ile dünyanın en çok antibiyotik tüketen ülkesi konumunda. Benzer bir durum ağrı kesiciler için de geçerli. SGK İlaç ve Eczacılık Daire Başkanı Dr. Ali Edizer, Türkiye'de yoğun antibiyotik kullanımına bağlı olarak enfeksiyonlara karşı direncin artmaya başladığı, bunun da önümüzdeki yıllarda ölümlerle sonuçlanan enfeksiyon hastalıklarını tetikleyebileceği uyarısında bulunuyor. Türk Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Antibiyotik Direnci Çalışma Grubu Üyesi Prof. Dr. Neşe Saltoğlu da gereksiz ve uygunsuz antibiyotik kullanımının, hem ülke ekonomisine ciddi zarar verdiğine hem de antibiyotik direncinin ortaya çıkmasına neden olduğuna dikkat çekiyor. Yazı ve açıklamalarıyla sağlık alanında yaşanan bu ve buna benzer sıkıntıları gündeme taşıyan Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta ise, “yanlış ve aşırı ilaç kullanımında asıl suçlular biz doktorlar ve eczacılardır” diyor ve yaptırımlar ne kadar ağır olursa olsun, sorunun ancak dürüst hekimlerle çözülebileceğini öne sürüyor.
Türkiye'de ve dünyada giderek büyüyen bu sorunun çözümü için yapılması gerekenler şöyle sıralanabilir:
İlaç firmalarının insanları aşırı ilaç kullanımına teşvik eden manipülasyonlarına göz yumulmamalı, başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere tüm sağlık kurum ve kuruluşları bu oyuna gelmemelidir.
İlaç firmalarının tahakkümü altında gereksiz ilaç yazan doktorlar ve muayene olmaksızın kendilerine gelen hastalara reçetesiz ilaç veren eczacılar tesbit edilmeli ve bu konuda çeşitli yaptırımlar uygulanmalıdır.
Doktorlar; istirahat, egzersiz, temiz hava ve bol meyve-sebze tüketiminin yeterli olacağı durumlarda, hastalarını antibiyotik ve ağrı kesiciye yönlendirmemelidir.
Sağlık Bakanlığı, doktorlarının reçetelerini kontrol etmeli ve aşırı ilaç yazmaktan kaçınan doktorlar ödüllendirilmelidir.
Sağlık Bakanlığı, tıpkı alkol ve sigarada olduğu gibi, aşırı ilaç kullanımına karşı da etkin bir mücadele yürütmelidir.
Aşırı ilaç kullanımının zararları konusunda kısa metinler ve filmler hazırlanarak gazete, televizyon ve internet aracılığıyla toplum bilgilendirilmelidir.
2006 yılında çıkarılan ve yürürlükteki 5553 sayılı kanın kadim / atalık /ananevi / eski / fıtrî / tabii tohumlarla ilgili pek çok konuda yasaklar getiriyordu. Genetik yapısıyla oynanıp hibrit adı altında satılan tohumları dayatan ve tabii tohumlara yönelik yasak getiren kanunun değişmesi için CHP, TBMM'ye teklif sundu. Gıda Hareketi olarak tüm siyasi partilere bu teklifi destekleme ve bir an evvel kanunlaştırma çağrısı yapıyoruz.
Alman ilaç ve kimya devi Bayer, yabani otlara karşı kullanılan glifosat maddesinin kansere yol açtığı gerekçesiyle hakkında açılan davalarda anlaşma yoluna gitti. Bayer, davacılara 10 milyar 900 milyon dolar ödeyecek.
Türkiye’de GDO’lu tohumun üretim ve satışı yasak olmasına rağmen büyük bir skandal ortaya çıktı. Tarım ve Orman Bakanlığının her türlü deneme ve incelemeleri yapılarak satışına izin verilen belgeli tohum da bile GDO tespit edildi.
Karpuzun içindeki çatlaklar çok büyük bir tehlikenin habercisi olabilir. Bu çatlaklar, forchlorfenuron adındaki büyümeyi artırıcı kimyasalın sonucunda oluşuyor.
Fransız bilim adamlarının yaptığı araştırma, günde fazladan 100 mililitre şekerli içeceğin, kansere yakalanma riskini yüzde 18 artırdığını gösterdi.
Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesinde bir grup bilim insanı, deney hayvanlarıyla yaptığı çalışmada, yayık tereyağının 'öğrenmeyi olumlu etkilediğini', 'margarinin ise 'depresyonu tetiklediğini' tespit etti. Kaynak: Bilim adamları margarin, ayçiçek yağı, zeytinyağı ve tereyağını inceledi sonuç şaşırtıcı
Akredite laboratuarda yaptırdığım analiz sonuçlarında aflatoksin içermeyen süt bulamadım. Tamamen önlenebilir bu durum üretici hatası olup, sütü işleyen firmalarla hiçbir ilgisi yoktur.
Ülkemizde, dünya sığır ırkları listesine girmiş 4 ana sığır ırkı bulunmaktadır.
Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi'nin dünyada bir benzeri daha olmayan Ambalajlı İçme Suları Raporu yayınlandığında başta su firmaları olmak üzere Sağlık Bakanlığı'nın saldırısına maruz kalmıştı. Suç duyurularında bulunulmuş ancak savcılar Gıda Hareketi yetkililerini haklı bulmuştu.
Yorum Yap
Yorumlar