Sabah gazetesi da sahaya indi ve 16 milyar TL'yi aşan ilaç pazarının bilinmeyen yüzünü ve rant kavgasının perde arkasını araştırdı. Bu araştırma, Türkiye'de adı konmamış büyük bir rüşvet çarkını ve milyar dolarlık ilaç vurgununu gözler önüne seriyor.
Metin Can / Sabah
İlaç sektöründe yaşanan iskonto tartışmaları derinleşerek sürüyor. Bir tarafta son iskonto oranlarını kabul etmeyen ilaç firmaları, diğer tarafta ise aldığı kararlardan geri adım atmayan ilgili bakanlıklar var. Belirsizliğin faturası şu aşamada vatandaşa kesilmiş durumda. Bazı kritik ilaçlara ulaşmak günden günde daha da zorlaşıyor. İşte bu yaşanan tablo gözleri bir kez daha Türk sağlık sistemine çeviriyor. Sabah gazetesi da sahaya indi ve 16 milyar TL'yi aşan ilaç pazarının bilinmeyen yüzünü ve rant kavgasının perde arkasını araştırdı.
Bu araştırma, Türkiye'de adı konmamış büyük bir rüşvet çarkını ve milyar dolarlık ilaç vurgununu gözler önüne seriyor. İlerleyen günlerde doktorların, ilaç mümessillerinin (reprezant) ve hatta ilaç firması sahiplerinin çarpıcı itiraflarına yer vereceğiz. Ancak önce Türkiye'ye yıllık 7 milyar TL'ye mal olan rüşvet çarkını ve bu çarkın sahiplerini tanımakta fayda var.
İlaç firmaları ile Sağlık Bakanlığı arasında yaşanan iskonto kavgası tam gaz devam ederken SABAH, ilaç pazarının bilinmeyen pazarlama ağını ve milyar dolarlık rant kavgasının perde arkasını mercek altına aldı. Haftalar süren araştırma adı konmamış büyük bir rüşvet çarkı ve 7 milyar liralık ilaç vurgununu ortaya çıkardı.
ZEHİRLİ İLİŞKİ
Rüşvet çarkının ayrıntılarına geçmeden önce genel sistemi tanıtmakta fayda var. Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de doğrudan ilaç reklamı yasak. Reklam olmayınca da satışları artırmanın tek yolu olarak ilacın doktorlara etkili tanıtımı kalıyor. Milyar dolarlık vurgunun temelleri de tam bu noktada atılmaya başlanıyor. İlaç şirketleri, doktorlara ulaşmak için ilaç mümessilliği (reprezant) sistemini kullanıyor.
Bugün Türkiye'de 356 sağlık firmasının 22 bini aşan ilaç mümessilli her gün doktorlara daha fazla ilaç yazdırmak için en üst düzey performans gösteriyor. Dışarıdan masum gibi gözüken sistemin röntgenini çektiğinizde, karşınıza adı konmamış büyük bir rüşvet çarkı çıkıyor.
DOKTORLARI SINIFLIYORLAR
Genel hatlarıyla özetlemek gerekirse sistem şu şekilde işliyor: İlaç firmaları Türkiye' deki tüm doktorları A-B-C ve D segmentlerine göre sınıflıyor. Bu sınıflama genellikle doktora en yakın yerlerdeki eczane satış dataları kullanılarak yapılıyor. Daha sonra devreye prim sistemi ile çalışan mümessiller giriyor. Mümessille firma tarafından 1 yıllık bir kota belirliyor. Örneğin x mümessili kendi bölgesindeki x doktorlara yıllık 10 bin kutu ilaç yazdırmak zorunda. İşte bu noktada adı konmamış rüşvet çarkı işlemeye başlıyor. Görevi ilaç tanıtmak olan mümessiller limtsiz kredi kartları ve altlarındaki lüks otomobillerle doktorları kuşatmaya başlıyor. En basiti doktorun arabasını tamirciye götürmekle başlayan sistem, doktorun önüne harita açıp 'nereye tatile gitmek istersin'e kadar uzanıyor. Kurulan sistemde doktor ne kadar çok ilaç yazarsa o kadar ihya ediyor.
LÜKS HAYATIN KA PILARI AÇILIYOR
İlaç firmalarının doktora daha çok ilaç yazdırmak için kullandığı bir diğer yöntem ise sağlık kongreleri. Dünyanın çeşitli ülkelerinde haftalar süren ve lüks otellerde yapılan kongrelerin yüzde 90'u ilaç firmalarının sponsorluğunda gerçekleşiyor. Bol ve pahalı ilaç yazan doktorlar alakalı alakasız yılda en az 20-25 kez yurtdışı kongresine katılıyor. Lüks hayatın kapıları doktorlara açılıyor.
EVLER CEPHANELİK GİBİ
Türkiye'de neredeyse her ev bir eczaneye dönüşmüş durumda. Her buzdolabında kullanılmayan hatta hiç açılmamış 30 farklı ilaç görmek mümkün. Son verilere göre Türkiye'de kişi başına düşen ilaç harcaması 300 TL'yi bulurken hane başına düşen kutu ilaç miktarı ise 90 adet. Sağlık Bakanlığı'nın "Atık İlaç Hareketi" araştırmasına göre de eve giren her 100 ilaçtan 45'i hiç açılmıyor, çöpe gidiyor. Detaylarını açıklayacağımız verilere göre ilaç şirketlerinin kurduğu rüşvet çarkının faturası da 7 milyar TL'yi buluyor.
İLAÇ SANAYİSİNDE KDV YÜZDE 8'E İNİYOR
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, ilaç üreticilerine yüzde 18 olarak uygulanan KDV'nin yüzde 8'e indirileceğini ayrıca 350 ilaçta yüzde 7.5 olan iskonto oranlarının kaldırılması için çalıştıklarını açıkladı. 3 yılık global bütçe hazırladıklarını, bütçeyi 2 yıllık dönemde 1.1 milyar lira aştıklarını söyleyen Çelik, "Kanser, diyabet gibi kritik hastalarımıza dönük ilaçların bir krize dönüşmemesi, sorun oluşturmaması için son kez sektörle bir araya geldik. Yüzde 18 olarak uygulanan KDV'nin yüzde 8'e indirilmesiyle ilgili de bir mutabakat oluştuğunu ve belirtmek istiyorum" dedi.
ARALIK KOVULMA ZAMANI
Yazi dizimizde işini doğru yapan mümessil, şirket ve doktorları ayrı tutuyoruz. Ama araştırma sırasında mümessiller üzerinde kurulan baskının hiçbir sektörde yaşanmadığına şahit olduk. Aralıkta satış kotasını dolduramayanlar sorgusuz sualsiz işten atılıyor. En fazla üç yıl bir şirkette çalışabiliyor. İlaç firmalarından emekli olan da yok gibi.
BASİT TEDAVİYE 3 İLAÇ
Yaşanan sistemin çarpıklığını test etmek kolay. Örneğin ünlü bir diş hastanesinde iki gün önce tedavi gören D.G.'ye doktoru basit bir diş tedavisi için 2'si ağrı kesici toplam 3 ilaç yazdı. Başka bir örnek D.S. ise kol ağrısı için gittiği doktordan 4 ayrı ilaç ile döndü. Konuyu test eden bir başka arkadaşımız F.C. de hasta dahi olmadığı halde grip olduğunu söylediği doktorundan 4 ayrı ilaç alarak ayrıldı.
AVRUPA SIKI TEDBİRLER ALDI
Türkiye'deki mümessil sayısı neredeyse Avrupa ülkerindeki toplam mümessil sayısına denk geliyor. Türkiye'de ilaç mümessillerinin hasta kabul saatlerinde sağlık merkezlerine girmeleri yasaklandı. Ancak bu durum soruna çare olmaya yetmedi. Avrupa ise ilaç tanıtımının sadece internet ve büroşür yolu ile yapılması konusunda önemli adımlar atmayı başardı ve bu sayede ilaç harcamalarını büyük oranda düşürdü.
Bugün doktor ve mümessil arasındaki zehirli ilişkiyi mercek altına aldık. Karşılıklı menfaat sistemi milyarlık fatura çıkarıyor, bunu da devlet ödüyor.
Türk sağlık sisteminde
Mümessillerin asıl görevi doktorlara yeni çıkan ilaçların tanıtımını yapmak gibi gözükse de ilaç şirketlerinin, mümessil üzerinde kurduğu görülmemiş baskı işleyişin raydan çıkmasına neden oluyor.
Bu noktada doktor ve mümessil arasında zehirli bir ilişki kök salıyor. Önce doktorla lüks yemekler başlıyor, ardından hediye dönemine geçiliyor.
FAZLA YAZAN KAZANIYOR
Doktor fazladan ilaç yazdıkça kendisine sunulan lüks artıyor. Yurtdışı tatilinden, ev ve arabaya kadar uzanan karışıklı menfaat ilişkisi derinleşiyor. Kısacası doktor fazla ilaç yazdıkça ihya ediliyor, mümessil de aldığı primle gelirini katlıyor.
SABAH, bu tabloyu çok sayıda mümessille görüşerek ortaya çıkardı. İlaç mümessilleri, firmaların baskısını ve milyarlarca liralık zararı açık yüreklilikle anlattı. Öte yandan mümessiller sıkıntılarını sanal ortamda da paylaşıyor. Genellikle referansla girilen bu forumlar, sistemin nasıl rüşvet çarkına döndüğünü açıkça ortaya koyuyor. İşte mümessillerin bilinmeyen dünyası...
Hasan Hüseyin Ünlü: Lüks hayata alıştık
Bu mesleğe başladığımda lüks bir otelde 15 gün eğitim aldık. İtiraf ediyorum hiçbir doktor benim elimdeki ilacın içeriği ile ilgilenmedi. Sadece hediye taşıdım.
M.K (İstanbul): Ofisboy gibiyiz
Artık ofisboyluk yapıyoruz. Doktor havaalanına gidecekse ben götürürüm, çocuğunu okuldan alırım, kredi kartını bankaya gider öderim.
Mümessiller.com: Arabama siyah film
Bir norolog doktor beni aradı, isteği şuydu: "Duyduğum kadarıyla ilaç firmaları doktorların arabasına siyah cam filmi çektiriyorlarmış! Benim için halledebilir misin?"
Halil Kaya (İstanbul): Kotadan kovuldum
Çok büyük olanaklarım vardı. Tatile çok doktor taşıdım. İstanbul'un satış birincisi oldum. Sonra kotamı dolduramadım ve kovuldum.
Forummümessil: İlaç harcaması yüzde 60 azalır
İlaç mümessilleri sürekli baskı altındadır. Çünkü müdürlerimiz sürekli bizleri arayarak hedefleri tutturabilmek adına baskı yapar. Çalışan arkadaşlarımızın çoğu da işini kaybetmemek adına sistem dışı bazı işlere girişir. İlaç mümessilleri olmasa ilaç reçeteleme oranı yüzde yüzde 60 oranında azalır.
Enes Şimşek (Konya): Asıl rant eczanelerde dönüyor
Özlük haklarımız açımızdan çok ciddi sıkıntımız var. Sistem ne yazık ki itibarımızı azaltıyor. Hastane önlerinde simsarlar var. Ayrıca asıl rant eczanelerde dönüyor.
E.U. (Ankara) : Filme bilet bulmak bizim işimiz
Stresli bir iş yapıyoruz. Bizi bu hale doktorlar getirdi. Doktorların bizden neler istediğini tahmin bile edemezsiniz. Örneğin, bir doktor için geçen hafta vizyondaki sinema filmlerinden birine 4 bilet aldım.
Ahmet M. (İstanbul): Suçu sadece bize yıkmayın
Savaşlarda her zaman askerler ölür komutanlara bir şey olmaz bunu biz biliyoruz. Sıra bize geldi farkındayız. Ama suçu en alta yıkmayın. Büyük çıkar ilişkileri söz konusu.
A. L. (İstanbul): En fazla kadınlar zorlanıyor
Ben bir kadın mümessilim. İki üniversite bitirdim. Bir ilaç firmasında işe başladım. Hayatımın en kötü günlerini geçirdim. Durmadan doktorlarla akşam yemeğine çıkmak zorunda bırakıldım.
Mümessil Forum: Doktora pay veren var
Medikal firmaları hekimlere %15 pay veriyor. Bu yüzden, göğüs ağrısıyla giden her hastaya anjiyo, dizim ağrıyor diyene protez yapılıyor.
Serkan- Mümessiller.com: Haritadan ülke seç
Yabancı firmaların imkânlarını görseniz, şaşarsınız. Ben Ankara'ya pediatri kongresine doktor gönderebilmek için kırk takla atarken yabancı firma, doktorun önüne dünya haritası açıp 'Seç, beğen' diyor.
Kâr edememekten yakınan ilaç firmaları, tıp kongrelerine yılda milyarlık faturalar ayırıyor. Bu bütçeyle doktorlar tatil beldelerindeki 5 yıldızlı otellerde günlerce konaklatılıyor. Parayı ise dolaylı olarak devlet ödüyor.
Türkiye'deki ilaç firmalarının sağlık harcamalarını şişirmek için kullandığı bir diğer etkili yöntem tıp kongrelerinden geçiyor. Lüks otellerde ve genellikle de tatil bölgelerinde düzenlenen kongrelerin neredeyse tamamı ilaç firmalarının ana sponsorluğunda düzenleniyor. Doktorlar, en kısası 3 gün süren organizasyonlara yine ilaç firmalarının sponsorluğunda taşınıyor ve konaklıyor. Tıp kongreleri, doktorların kişisel gelişimi açısından önemli bir unsur gibi gözükse de organizasyonun tamamına yakınının ilaç şirketlerinin kuşatması ve yönlendirmesi altında gerçekleşmesi işin rengini değiştiriyor. Bu da zamanla tıp kongrelerinin bilim ekseninden uzaklaşarak, bayi toplantıları gibi 'Nasıl daha çok ürün nasıl satarım?' felsefesinde ilerlemesine neden oluyor. Kongreler de zamanla adı konmamış rüşvet çarkının temel dişlilerinden biri oluyor.
4 GÜNE BİR KONGRE
Kongrelerin Türkiye'deki ilaç şirketlerine maliyeti ise dudak uçuklatıyor. Turizm şirketlerine göre, 200 kişilik uluslararası bir organizasyonun maliyeti ülke ve mevsimine göre 1.2 milyon ile 5 milyon TL arasında değişiyor. Türkiye'de 2011'de 89 adet ulusal ve uluslararası tıp kongresi gerçekleştirildi. Bu kongrelerin tamamına yakını ilaç firmalarının sponsorluğunda gerçekleşti. Kongrelerin en kısası 3, en uzunu ise 7 gün sürerken, genellikle Antalya İzmir ve İstanbul'daki 5 yıldızlı oteller tercih edildi.
Bu alanda ilaç firmalarının sadece yurt içi kongrelere ayırdığı sponsorluk bedeli 700 milyon TL'yi buldu. Ancak asıl büyük harcama Türkiye dışında gerçekleşen kongrelerde yaşanıyor.
Türkiye'den her yıl binlerce doktor ilaç firmalarının sponsorluğunda yurtdışında günler süren kongrelere taşınıyor.
MİLYARLIK KAYNAK
İlaç firmalarının yabancı ülkelerdeki kongreler için ayırdığı toplam bütçe de 700 milyon TL'nin çok üzerinde. Bu rakama her hafta düzenlenen ilaç tanıtım yemekleri, beş yıldızlı otellerde düzenlenen mümessil ve asistan eğitimleri, ilaç tanıtım konaklamaları, ilaç fabrikası inceleme gezileri dahil değil. Bu etkinliklerle birlikte ilaç firmalarının yıllık harcaması milyar liraları buluyor.
'Çoluk çocuk gidiliyor'
Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta'ya göre tıp kongreleri bilimsel özelliklerinden çok sosyal etkinliklerin ön planda olduğu 'turistik toplantılar' haline gelmiş durumda. Küçükusta'nın bu konudaki çarpıcı tespitleri şu şekilde: "Kongrelere eşleri, yakınları, çocukları ile gidenler var. Kongreleri doktorları ilaç firmalarına muhatap etmeden gerçekleştirmek, istenirse pek alâ mümkündür. Firmaların katkıları asla 'kişi bazında' değil, genel anlamda olmalıdır. Ne doktor katıldığı kongre için kendisine destek olan firmanın hangisi olduğunu, ne de firma hangi doktor için sponsorluk yaptığını bilmelidir. Ayrıca kongreler 30-40 sene öncesinden kalma uygulama. Ulaşım ve iletişimin olmadığı bir dönemin yöntemi. Şimdi internet var. 20 senedir hiçbir kongreye gitmiyorum ve hiçbir derneğe de üye değilim."
Parayı devlet ödüyor
Son dönemde kâr edememekten şikayet eden ilaç firmalarının yılda 2 milyarlık bütçeyi bu şekilde harcaması sektörün satış anlamında nasıl güçlü bir ağ kurduğunun da göstergesi olarak yorumlanıyor. Öte yandan bu bütçenin dolaylı olarak devletin kasasından çıktığı da söylenebilir. Çünkü Türkiye'deki ilaç firmalarının gelirinde devletin payı yüzde 90'ı buluyor ve her yıl devlet sektörden 16 milyarı bulan ilaç alımı yapıyor.
Bakanlık düzenlemek zorunda kaldı
Sağlık Bakanlığı yakın zamanda konuya ilişkin bir düzenlemeye gitmek zorunda kaldı. İlaçların sağlık meslek mensuplarına tanıtımı ve tıbbi kongrelerle ilgili yeni uygulamalar başlattı. Yeni düzenlemeyle ilaç firmalarının kongre ve benzeri organizasyonlara desteği, sağlık meslek mensubu başına yılda 5 defayla sınırlandırıldı. Ancak bu düzenleme de sorunun çözümü için çare olmadı.
Sağlık alanındaki sivil toplum kuruluşlarının (STK) büyük bölümü ilaç endüstrisi tarafından kurulup finanse ediliyor. Zamanla otoriteye dönüşen STK'larda parayı veren kuralları koyuyor
Türkiye'de sağlıkla ilgili dernek ve vakıfların sayısı son yıllarda hızla artıyor. Sağlık Bakanlığı'nın son verilerine göre ulusal ve uluslararası çapta faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşu (STK) sayısı 2011 sonu itibarıyla 256. Oysa bu sayı 2001'de 100'ü bulmuyordu. Rakamların dışında, dernek ve vakıfların sağlık sektöründeki yönlendirici etkisi de hızla artıyor. Güçlü finansal bütçelere ulaşan SKT'lar, faaliyet alanlarında zamanla bir otorite merkezi haline geliyor. Bu tablo, sivil toplum kültürünün yerleşmesi açısından oldukça önemli bir veri olarak kabul edilebilir. Ancak sağlık derneklerini kuran ve büyüten yapıyı incelediğimizde karşımıza pek de 'sağlıklı' bir tablo çıkmıyor.
Buna göre, dernek ve vakıfların neredeyse tamamı ilaç firmalarının desteği ile kurulmuş ve yine ilaç firmalarının sponsorluğunda faaliyet gösteriyor. (Haberde kastedilen doktorların kurduğu derneklerdir) Türkiye'deki birçok STK maddi sıkıntı yaşarken, sağlık alanındaki STK'lar, adeta lüks içinde yüzüyor. Gösterişli genel merkezlerin yanı sıra milyon dolarlık bütçelere de sahipler.
FARKLI YÖNTEM
İlaç endüstrisi hiçbir derneğe direkt olarak finansal destekte bulunmuyor. Ödemeler dolaylı olarak derneğin kasasına sokuluyor. İlk yöntemde kongreler kullanılıyor. Birçok dernek yılda irili ufaklı en az üç kongre düzenliyorve bunlar tamamen ilaç firmalarının sponsorluğunda gerçekleşiyor. İkinci yol ise ödül ve yarışmalar. Çeşitli dallarda düzenlenen organizasyonlara yine ilaç firmaları sponsor oluyor. Sonuçta da parayı veren kuralları koyuyor. Böylece faaliyetlerin tüm içerik ve işleyişinde aslında ilaç endüstrisinin dediği oluyor.
YÖNETİCİLER UNUTULMUYOR
Bunun yanı sıra dernek yöneticileri de es geçilmiyor. Yöneticilere firmanın yaptığı toplantılarda konuşmalar yapması sağlanıyor ve hizmet bedeli olarak ödeme yapılıyor. Yine yazdıkları kitaplar büyük rakamlara satın alınıyor. Avrupa ve ABD'de dernekler tüm finansal girdi ve çıktılarını açık şekilde internet sitesinde yayınlamak zorunda. Türkiye'de ise bu kültür henüz oturmuş değil. Derneklerin finansal yapısı müthiş bir gizlilikle saklanırken, hiçbir şekilde de dışarıya bilgi verilmiyor.
DERNEK İLAÇ REKLAMI YAPARSA
Derneklerin sağlık alanındaki etkisi yakın zamanda kolesterol ilaçları üzerinde yaşandı. Bazı gazete ve televizyonlarda bu ilaçların çok da gerekli olmadığı iddiaları üzerine kardiyoloji alanında faaliyet gösteren tanınmış bir dernek geniş katılımlı bir basın toplantısı gerçekleştirdi. Türkiye'nin en büyük halkla ilişkiler firmalarının organize ettiği toplantıda, dernek yöneticileri alenen ilaç reklamı yaptı. İlaç kullanılmazsa büyük bir sağlık sorununun baş göstereceği ifade edildi. Bununla da yetinmeyen dernek, kolesterol düşürücü ilaca başlatmak için kolesterol değerini 250'den 150'ye düşürdü. Bu da gençleri ilaç kullandırmaya ve pazarı en az iki kat artırmaya yetti.
HEPSİNİN PR VE REKLA M AJANSI VAR
Sağlık alanındaki STK'ların dikkat çeken bir diğer özelliği ise hemen hepsinin Türkiye'nin en fazla tanınan reklam ve halkla ilişkiler firmaları ile çalışıyor olmaları. Bu şirketlere yıllık milyonlarca lira ödeme yapan STK'lar bu sayede yazılı ve görsel basını en etkin şekilde kullanıyor ve gerektiğinde Türkiye gündeminde söz sahibi olabiliyor.
HEKİMLİK REFLEKSİ Mİ SPONSOR RİCASI MI?
Dernek yöneticilerinin bu çıkışı iyi niyetli bir hekim refleksi olarak yorumlanabilir. Ancak bu derneğin sponsorlarının tamamı aynı zamanda bu kolesterol ilacını üreten firmalar ise oluşan soru işaretlerini açıklamak zorlaşıyor. Bu sponsor bağlantılarını bulmak da zor değil. Derneğin internet sitesi detaylı şekilde araştırıldığında bütün etkinliklerin kolesterol ilacı üreten firmalar tarafından finanse edildiği kolayca görülüyor.
BAKANLIK DEVREYE GİRDİ
Tüm bunlar üzerine Sağlık Bakanlığı "ilacın kullanımı zorunlu değildir" açıklaması yapmak zorunda kaldı. Ayrıca kurul ilacın tehlikeli yan etkilerine dair dikkat çeken bir rapor da yayınladı
KAFA KA RIŞTIRAN LİŞKİLER
Dernekler aynı zamanda sıkça kafa karıştıran sosyal projelerin de içinde yer alıyorlar. Örneğin diş sağlığı ile ilgili bir derneği şekerleme ve sakız reklamlarında, kalp sağlığı ile ilgili başka bir derneği de margarin reklamlarında görmek mümkün. Son örneği biraz daha açarsak, hedefi kalp sağlığını korumak olan STK'ların margarini 'kalp dostu' şeklinde sunması kamuoyunda cevap bekleyen bir konuya dönüştü. SABAH, bu derneklere ulaştı ve hem kampanyalarının amacını hem de projelerin finansal ayrıntılarını sordu. Ancak dernekler bu konuda hiçbir yorumda bulunmadı.
Rüşvet çarkıyla ilaç vurgunu 5 İlaçta bir aydır süren iskonto tartışmalarında geri adım atan SGK oldu. İlaç firmalarının bazı kritik ilaçların sevkıyatını durdurması üzerine kurum, 1.5 milyarı aşan fazlayı cebinden ödemeyi kabul etti
Türkiye'nin gündeminden düşmeyen ilaçta iskonto tartışmaları Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK) geri adım atması üzerine kısmi olarak çözüme kavuştu. 125 ilaca 17 Kasım'da getirilen son kamu kurumu iskontosunda eskiye dönülmesine karar verilirken, 100 ilaçla ilgili de yeni fiyat düzenlemesi yapılması için Sağlık Bakanlığına bildirimde bulunuldu.
BÜTÇE 9 AYDA AŞILDI
Yaşanan tartışmaların temeli ise 3 yıl öncesine kadar uzanıyor. Sağlıkta tasarruf kapsamında 2008'den bu yana yürürlükte olan ilaçta global bütçe kapsamında 2011 yılında ayakta tüketilen ilaçlara 14.8 milyar TL ayrıldı. Ancak ilk 9 ayda ilaç harcaması 16 milyarın üstüne çıktı. İlaç firmalarıyla yapılan protokol gereği, fazla harcamanın, ilaçta iskontayla kamuya geri ödemesi öngörüldü. Bunun içinde bütçeyi aşan yaklaşık 1.5 milyar liranın 2012'ye kadar satılacak ilaçların SGK faturalarında indirimle karşılanması kararlaştırıldı. Ancak ilaç firmaları bu farkı ödemek istemeyince bir ay sürecek bir restleşmenin de temeli atılmış oldu. İlgili bakanlıklar artan sağlık harcamalarında firmaların da taşın altına elini koymasını isterken, ilaç endüstrisi "Kâr edemiyoruz" gerekçesiyle bu teklife yanaşmadı. Karşılıklı restleşme uzayınca da ilaç firmaları bazı kritik ilaçların sevkıyatını yavaşlatmaya başladı. Bazı ilaçların dağıtımı ise tamamen durdu. Karşılıklı restleşme uzayınca ve en önemlisi vatandaş ilaç bulamamaya başlayınca SGK son iskonto uygulamasından önemli ölçüde vazgeçti.
SGK Genel Sağlık
Yılda bir eve ortalama 100 kutu ilaç giriyor, kişi başı ise 25 kutu hap tüketiyoruz. Yıllık 20 milyar liraya ulaşan acı reçetenin israfı da çok oluyor. Hapların % 60'ı açılmadan çöpe gidiyor
İlaç endüstrisinin daha fazla ilaç satma iştahını ve bu yönde izlediği politikaları konu alan yazı dizimiz SABAH'ın ekonomi sayfalarında 5 gündür aralıksız devam etti. Araştırmamıza
Yılın ilk 9 ayında ilaca 16 milyar TL harcayan ve yıl sonunda 20 milyarlık faturayı gözden çıkaran Türkiye, kişi başına düşen ilaç istatistiklerinde adeta rekor kırıyor. 72 milyonluk Türkiye'dede yılda 1.8 milyar kutu ilaç satılıyor. Bu rakam içerisinde antibiyotikler yüzde 18.2 ile ilk sırada yer alırken, Türkiye'de kişi başına düşen kutu ilaç sayısı ise 25'i buluyor. Türkiye nüfusunun genç bir yapıya sahip olduğunu da düşünürsek yıllık ilaç tüketiminde nasıl bir kara delik oluştuğunu görmek çok da zor değil.
EVler eczane gibi
Tüm Eczacı İşverenler Sendikası'nın araştırmasına göre Türkiye'deki evlerde 2 milyar TL değerinde ilaç bulunuyor. Bir nevi eczane niteliği taşıyan evlerde her yıl milyonlarca ilaç da çöpe gidiyor. Sağlık Bakanlığı'nın bu konudaki bir araştırmasına göre evlerdeki ilaçların yüzde 60'ı, kutusu açılmadan çöpe gidiyor. Eczanelerde bile ilaçların yüzde 7'si, "kullanım süresi dolduğu için" atılıyor. Antibiyotiğin yüzde 44'üne ise hiç dokunulmuyor.
CARİ AÇIĞI ŞİŞİRİ YOR
Tüm bu rakamlar ortaya koyuyor ki Türkiye'nin yılda 18 milyar TL'ye yaklaşan ilaç harcamalarının neredeyse yarısı boşa gidiyor. Türkiye'nin ilaçta büyük oranda dışa bağımlı olduğunu da düşünürsek her yıl milyarca dolar dışarı kaçıyor ve ilaç harcamaları cari açığın şişmesinde önemli rol oynuyor. Öte yandan ithal ilaç oranı da yıllara göre artış gösteriyor. 2003'te yüzde 37.3 olan ithal ilaç kutu sayısı, 2010'da önemli ölçüde artarak yüzde 51.6 oldu. Böylece Türkiye'nin bu alandaki ithalatı 10 milyar TL'ye yaklaştı.
Dünya ülkeleri ilaçta tasarruf uyguluyor
Dünya, ilaç masraflarını azaltmak amacıyla birçok yöntem deniyor. Özellikle ilaç firmalarının kurduğu pazarlama çarkını kırmak isteyen ülkeler, ilacın markasının değil etken maddesinin yazılmasını tercih ediyor. İngiltere'de tıp fakültesi öğrencilerine, reçete yazarken eşdeğer ürünleri tercih etmeleri yönünde eğitim veriliyor. Belçika, İspanya, Portekiz, Avusturya, Fransa gibi ülkelerde eşdeğer ilaçlar için bilgilendirme kampanyaları düzenleniyor. İsviçre'de daha düşük katkı payı alınıyor.
VATANDAŞ İLACA BAĞIMLI OLDU
İlaç savurganlığı Türkiye'de insanların ilaca bakışını da yıllar içinde değiştirmeye başladı. İlaç firmalarının baskısıyla gereğinden fazla ilaç yazan doktorlar sayesinde Türk halkı artık reçetede çok ilaç görmediğinde iyileşeceğine inanmıyor. Birkaç gün sonra ilacın etkisinin yetersiz olduğu düşünülüp tekrar başka doktora gidiyor.
İşte ilgili makaleler
2006 yılında çıkarılan ve yürürlükteki 5553 sayılı kanın kadim / atalık /ananevi / eski / fıtrî / tabii tohumlarla ilgili pek çok konuda yasaklar getiriyordu. Genetik yapısıyla oynanıp hibrit adı altında satılan tohumları dayatan ve tabii tohumlara yönelik yasak getiren kanunun değişmesi için CHP, TBMM'ye teklif sundu. Gıda Hareketi olarak tüm siyasi partilere bu teklifi destekleme ve bir an evvel kanunlaştırma çağrısı yapıyoruz.
Alman ilaç ve kimya devi Bayer, yabani otlara karşı kullanılan glifosat maddesinin kansere yol açtığı gerekçesiyle hakkında açılan davalarda anlaşma yoluna gitti. Bayer, davacılara 10 milyar 900 milyon dolar ödeyecek.
Türkiye’de GDO’lu tohumun üretim ve satışı yasak olmasına rağmen büyük bir skandal ortaya çıktı. Tarım ve Orman Bakanlığının her türlü deneme ve incelemeleri yapılarak satışına izin verilen belgeli tohum da bile GDO tespit edildi.
Karpuzun içindeki çatlaklar çok büyük bir tehlikenin habercisi olabilir. Bu çatlaklar, forchlorfenuron adındaki büyümeyi artırıcı kimyasalın sonucunda oluşuyor.
Fransız bilim adamlarının yaptığı araştırma, günde fazladan 100 mililitre şekerli içeceğin, kansere yakalanma riskini yüzde 18 artırdığını gösterdi.
Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesinde bir grup bilim insanı, deney hayvanlarıyla yaptığı çalışmada, yayık tereyağının 'öğrenmeyi olumlu etkilediğini', 'margarinin ise 'depresyonu tetiklediğini' tespit etti. Kaynak: Bilim adamları margarin, ayçiçek yağı, zeytinyağı ve tereyağını inceledi sonuç şaşırtıcı
Akredite laboratuarda yaptırdığım analiz sonuçlarında aflatoksin içermeyen süt bulamadım. Tamamen önlenebilir bu durum üretici hatası olup, sütü işleyen firmalarla hiçbir ilgisi yoktur.
Ülkemizde, dünya sığır ırkları listesine girmiş 4 ana sığır ırkı bulunmaktadır.
Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi'nin dünyada bir benzeri daha olmayan Ambalajlı İçme Suları Raporu yayınlandığında başta su firmaları olmak üzere Sağlık Bakanlığı'nın saldırısına maruz kalmıştı. Suç duyurularında bulunulmuş ancak savcılar Gıda Hareketi yetkililerini haklı bulmuştu.
Yorum Yap
Yorumlar