British Medical Journal’da yayınlanan bir makalede rafine şekerin tütün kadar tehlikeli, zarar verici ve bağımlılık yapıcı olduğu için uyuşturucu sınıfına sokulması gerektiği belirtiliyor. Sadece rafine şeker değil, aynı zamanda glikoz ve diğer tatlandırıcılarda aynı hatta daha fazla riskli. Türkiye'de Sağlık Bakanlığı ise kamu kurumlarındaki şekerin yarıya indirilmesi için genelge yayınladı.
Bu rafine beyaz/kahverengi şeker diğer tatlandırıcı türleri öyle bir zehir ki her markette, bakkalda satılıyor. Hatta çocuğumuzu sevindirmek, misafiri mutlu etmek için kendi elimizle ikram ediyoruz onu. Bütün diğer uyuşturucular gibi bağımlılık yapıyor ve haz duygusuyla birlikte vücuda zarar veriyor. Hatta bu beyaz zehir çocuklara yediriliyor.
British Medical Journal'da yeni yayınlanan bir makalede “Şeker tütün kadar tehlikeli, zarar verici ve bağımlılık yapıcı olduğu için uyuşturucu sınıfına sokulmalıdır” diyor. Gözünüzün önüne yeğeninize, çocuğunuza “hediye ettiğiniz” çikolatalar, gofretler mi geliyor? İnsanı sigaraya, uyuşturucuya en yakınları alıştırır… Çocukları da “şeker isimli zehire” anne-babaları alıştırıyor en önce. Yeni Aktüel Dergisinde Anonim olarak yayınlanan bu nefis yazı çok önemli bir soruna parmak basıyor. Başta anne-babalar olmak üzere herkesin okumasında yarar var.
Bu öyle bir zehir ki her markette, bakkalda satılıyor. Bütün diğer uyuşturucular gibi bağımlılık yapıyor ve haz duygusuyla birlikte vücuda zarar veriyor. Hatta bu beyaz zehir çocuklara yediriliyor.
British Medical Journal'da yeni yayınlanan bir makalede “Şeker tütün kadar tehlikeli, zarar verici ve bağımlılık yapıcı olduğu için uyuşturucu sınıfına sokulmalıdır” diyor. Gözünüzün önüne yeğeninize, çocuğunuza “hediye ettiğiniz” çikolatalar, gofretler mi geliyor? İnsanı sigaraya, uyuşturucuya en yakınları alıştırır… Çocukları da “şeker isimli zehire” anne-babaları alıştırıyor en önce.
Fazla şeker tüketmek kan şekerini çok çabuk artırıyor ve pankreas aşırı insülin salgılıyor. Buna “metabolik sendrom” deniyor. İnsülin, şekeri regüle ettikten sonra fazlasını yağ olarak depoluyor. Kan şekerindeki ani düşüş ise sürekli acıkma hissine ve yemeye yol açıyor.
Diş çürümesi başta olmak üzere, obezite, diyabet, kalp ve dolaşım hastalıkları, böbrek taşları, kanser, hipertansiyon, felç, ülser, astım, romatizma, kronik yorgunluk sendromu ve kemik erimesine neden oluyor.
Kan dolaşımıyla vücudun her tarafına taşınan şeker özellikle de göbek, kalçalar, göğüsler ve bacağın üst kısmında toplanıyor. Bu bölgeler de dolduğunda, yağ asitleri kalp ve böbrek gibi aktif organlara dağılıyor. Bu organlar gittikçe yavaşlıyor ve sonuçta dokuları bozularak yağa dönüşüyor.
Bağışıklık sistemi zayıflıyor. Vücut soğuk, sıcak veya mikroplara karşı koyamıyor.
Her yerde “şeker” var (Editörün notu: Her yerde kar var! –Adamo'nun atmışlı yıllara damgasını vuran unutulmaz şarkısının Türkçe adı-).
Kek, pasta, baklava gibi tatlı yiyeceklerin içinde şeker olduğunu zaten biliyoruz. Tehlikeli olan gelişme, şekerin artık yerli yersiz neredeyse bütün hazır gıdaların içine koyulur hale gelişi… Bebek maması, mısır gevreği, sosis, mayonez, ketçap, pizza, hamburger ekmeği, kola, hazır meyve suyu gibi gıdalar şekerle tüketici gözünde daha çekici hale getiriliyor. Doğuştan tatlıya yatkınlığı olan insanoğlu da, farkında olmadan bu çekime kapılıyor ve satışlar artıyor. Gittikçe daha fazla satın alıyor, daha yiyoruz bu gıdaları.
Özellikle bebek mamasında bile şeker olması, çocukların beslenme zevkinin bir ömür boyu yanlış bir yolda gitmesine neden oluyor. Günümüzde artan aşırı şişmanlığını sorumlularından biri de bebekken tanışılan şeker olsa gerek. Bebek mamasında anne sütüne oranla yüzde 60 daha fazla şeker bulunuyor!
Şekerle ilgili çok önemli başka bir tehlike daha var. Genetiğiyle oynanmış mısırdan “mısır şekeri” üretiliyor. “Nişasta bazlı sıvı şeker” de denilen bu “oynanmış” şeker, çikolata, gofret, gazlı içecek, baklava, mısır gevreği gibi endüstriyel gıdalarda en çok kullanılan şeker türü. (Editörün notu: Bu şeker türü çay şekerinden daha ucuz olduğu için gıda sanayinde yaygın olarak kullanılıyor. Mısır şekeri çok çabuk emildiğinden, daha çabuk acıktırıyor, daha çabuk metabolik sendrom oluşturuyor)
Genetiğiyle oynanmış gıdalar ise, başlı başına sayfalarca yazı yazılabilecek bir konu. Doğal halinde değil, insan eliyle “oynanmış” genlere sahip yiyecekler yediğimizde, bizim vücudumuzda da genlerimizi ilgilendiren değişiklikler olabileceğinden korkuyor bilim adamları. Günümüzde yaygınlaşan besin alerjileri, kanser gibi rahatsızlıkların nedenlerinden biri olduğu düşünülüyor mesela…
Yiyeceklerin “içindekiler” listesinde şekerin farklı isimlerle gizlenmiş olduğunu görebilirsiniz. Bu isimler ne mi? Sakaroz, esmer şeker, mısır şurubu, nişasta bazlı sıvı şeker, dekstroz, sorbitol, mannitol, ksilitol, früktoz, meyve şurubu, glikoz, glikoz şurubu, bal, invert şeker, laktoz, maltoz, akçaağaç şurubu, melas, şeker şurubu, turbinado, amazake.
Karacaoğlan'ın “zehir oldu yediğimiz şekerler” deyişi günümüzde daha bir geçerli…
Orijinal yayın: Yeni Aktüel
Gıda sanayi son yıllarda çok karlı bir alanı keşfetti. Çocuklar. Evet gıdacılar gofretler, kolalar, boyalı meyve suları, şekerli ekşimeyen yoğurtlar ve büyüttüğü ya da zekayı geliştirdiği iddia edilen paketlenmiş yiyecekleri ile bütün çocuklarımızı şeker bağımlısı yaptılar. Televizyonlarda 3-4 reklamdan biri çocuklara yönelik. Şekerli gıdalar ile sürekli insanları beyinlerini yıkıyorlar. Çocukların nerdeyse hiç biri bu yüzde doğru dürüst taze sebze ve meyve yemiyorlar. Bu nedenle vitamin ve mineral yetersizlikleri çok yaygın.
Daha önce çocuklarda görmediğimiz Tip II diyabetin görülme yası 10′un altına indi. Yaşlılarda görülen osteoporoz artık gençlerde görülüyor. Hiperaktivite-depresyon-otizm adeta Bermuda üçgenine dönüştü. İçine düşen zor kurtuluyor. Sadece bunlarla kalmıyor. Aşağıda gördüğünüz ve çok sık rastlanan hastalıkların da temel nedeni aşırı şeker tüketimine bağlı metabolik sendrom.
İngiltere'de 1815 de 5 kg civarında olan kişi başına yıllık çay şekeri tüketimi 1970'de 50 kg'ın üzerine çıkmış. 1970-2000 yılları arasında ABD vatandaşları önceki yıllara oranla yılda 100 litre daha fazla şekerli meşrubat, 15 kg daha fazla tatlandırıcı madde ve 30 kg daha fazla unlu mamul tüketmişler (U.S.D.A. Economic Research Service).
Cumhuriyet öncesi Türkiye'deki çay şekeri tüketimi son derece azdı. Bu nedenle Cumhuriyet döneminde şeker fabrikalarının açılması tarih kitaplarına geçti. Ellili-atmışlı yıllarda bile şeker o kadar kıymetliydi ki misafirliğe gidildiğinde hediye olarak 1-2 kg toz şeker götürülürdü. Günümüzde ise tam bir unlu-şekerli gıda yeme çılgınlığı mevcuttur.
İngiltere'de yıllar içindeki çay şekeri tüketiminin artışı (kg/yıl). Cleave TL. The saccharine disease. Bristol, United Kingdom: John Wright & Sons, Ltd, 1974;1974:6-27
- Çocuklara yönelik yiyecek reklamlarının yasaklanmasının sağlanması
- Bu tip ürünlerin reklamlarına destek olan vakıf, dernek, kurum gibi kuruluşları sağlık bakanlığına ve Türk Tabipler Birliğine şikayet edilmesi.
- Paketlenmiş gıdaların mümkün olduğunca tüketilmemesi
- Unlu ve şekerli diğer gıdaların tüketiminin kısıtlanması
- Okul ve çocuk yuvalarının yemekhane ve kantinlerinde paketlenmiş gıda verilmesinin yasaklanması
- Muayenehanelerden çocuklara bedava yoğurt dağıtımının engellenmesi
Yoğurt firmaları birçok çocuk doktorunun muayenehanelerine buzdolapları koymuşlar. İçleri tıka basa bedava sekerli yoğurt ile doldurmuşlar. Bu doktorlar adeta uyuşturucu tacirlerinden aldıkları uyuşturucuların kuryeliğini yapıyorlar. Bu doktorları lanetleyin!. Çünkü uyuşturucu tacirlerinden bir fakları kalmadı artık. Sevindirici olan nokta her çocuk doktorunun bunu yapmaması.
Beslenmebulteni.com / Prof. Dr. Ahmet AYDIN
İYİ HABER
Geçtiğimiz yıl Türkiye'de şeker ve türevlerinin tüketimi %10 düştü
2006 yılında çıkarılan ve yürürlükteki 5553 sayılı kanın kadim / atalık /ananevi / eski / fıtrî / tabii tohumlarla ilgili pek çok konuda yasaklar getiriyordu. Genetik yapısıyla oynanıp hibrit adı altında satılan tohumları dayatan ve tabii tohumlara yönelik yasak getiren kanunun değişmesi için CHP, TBMM'ye teklif sundu. Gıda Hareketi olarak tüm siyasi partilere bu teklifi destekleme ve bir an evvel kanunlaştırma çağrısı yapıyoruz.
Alman ilaç ve kimya devi Bayer, yabani otlara karşı kullanılan glifosat maddesinin kansere yol açtığı gerekçesiyle hakkında açılan davalarda anlaşma yoluna gitti. Bayer, davacılara 10 milyar 900 milyon dolar ödeyecek.
Türkiye’de GDO’lu tohumun üretim ve satışı yasak olmasına rağmen büyük bir skandal ortaya çıktı. Tarım ve Orman Bakanlığının her türlü deneme ve incelemeleri yapılarak satışına izin verilen belgeli tohum da bile GDO tespit edildi.
Karpuzun içindeki çatlaklar çok büyük bir tehlikenin habercisi olabilir. Bu çatlaklar, forchlorfenuron adındaki büyümeyi artırıcı kimyasalın sonucunda oluşuyor.
Fransız bilim adamlarının yaptığı araştırma, günde fazladan 100 mililitre şekerli içeceğin, kansere yakalanma riskini yüzde 18 artırdığını gösterdi.
Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesinde bir grup bilim insanı, deney hayvanlarıyla yaptığı çalışmada, yayık tereyağının 'öğrenmeyi olumlu etkilediğini', 'margarinin ise 'depresyonu tetiklediğini' tespit etti. Kaynak: Bilim adamları margarin, ayçiçek yağı, zeytinyağı ve tereyağını inceledi sonuç şaşırtıcı
Akredite laboratuarda yaptırdığım analiz sonuçlarında aflatoksin içermeyen süt bulamadım. Tamamen önlenebilir bu durum üretici hatası olup, sütü işleyen firmalarla hiçbir ilgisi yoktur.
Ülkemizde, dünya sığır ırkları listesine girmiş 4 ana sığır ırkı bulunmaktadır.
Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi'nin dünyada bir benzeri daha olmayan Ambalajlı İçme Suları Raporu yayınlandığında başta su firmaları olmak üzere Sağlık Bakanlığı'nın saldırısına maruz kalmıştı. Suç duyurularında bulunulmuş ancak savcılar Gıda Hareketi yetkililerini haklı bulmuştu.
Yorum Yap
Yorumlar